Belki de korkmam gerektiği kadar korkmuyorum.İçimdeki oluşumun öldürücü gücünü duymuyorum daha.Hayat değerlidir, evet.Buna inanıyorum ve güneşli bir pazar sabahı, yıldızların art arda kaydığı bir yaz göğü, olgun yemişlerle dolu bir incir ağacı geçiyor aklımdan.Öğle uykularımı ninnileyen ağustosböceklerini duyuyorum.Ayaklarımda kalın yün çoraplar, karnım burnumda oturmuş, bir köşe penceresinden sokağa bakarak çocuğumun erkek mi, kız mı olacağını merak ettiğim bir akşamüzerini anımsıyorum.Sonra onu dünyaya getirdiğim karlı sabahı.Gözlerinin siyahtan laciverde, koyu maviden yeşile dönüşünü izlediğim günleri.
Bütün beklenmiş ve özlenmiş karşılaşma anlarını.
Güneşli bir pazar sabahı geliyorsun aklıma
Şimdi; sesinden, gülüşünden ayrı bir an
Huzursuz bir gamze beliriyor yanağımda
İçimde bir kıpırdanış eksikliğine
Gamzem asılı
O geçmiş güzel günlerde
Şimdi kim bilir
Hangi sokağın
Hangi penceresinin kıyısında
Bir dilim ekmeğine reçel sürüyorsun
Senin tat dediğin recelde saklı
Benim sen dedidiğim gamzemde
Şimdi kim bilir
Sen neye gülersin
Gülmeni de çok isterim hani
Pencereden süzülen ışık
Dokunsun saksıda unutulmuş çiçeklerine
Perden aralansın sokağın neşesine
Benim bu halimi bilmeni istemem
Ama gülmeni çok isterim hani
Sen nasıl böyle güneşli Pazar sabahı
Sen nasıl böyle şekerli keyif çayı
Sen nasıl böyle çiçekli balkon sefası
Sen nasıl böyle yoksun ortalarda
Ya hu senin şarkıların nerede?
Şimdi şuraya,
Pazar'ın sabahına,
Sevmenin kuşlusuna-kanatlısına,
Özlemenin yamacına,
Yamacında açan çiçeğine,
Çiçekte boy veren şiirine,
Söylenmeyip yük olanların ağırlığına,
Kederin gizliden keyif veren yanına,
Gidenlerin boşluğuna,
Kalanların hoşluğuna...
Hayatın tam ortasına,
Bir şarkı bırakayım da...
Herkes dinlesin.
Günaydın ya hu, günaydın!
👇👇👇
Neraida ~ Mario Frangoulis 🍂
youtu.be/VWpEq77uuZU 💙
1938 yılının Haziran ayında, güneşli bir pazar sabahı, sağ elinde sımsıkı tuttuğu Hitler’in portresi, sol elinde açık bir şemsiyeyle Empire State Binası’nın çatısından aşağı atladı. Yaşamı gibi, ölümü de dikkat uyandırmadı.
bir zamanlar aile ile yapılan kahvaltıydı bir çoğumuz için.
annenin yaptığı yumurta kokusu mutfaktan salona gelirken, ekmek almak için bakkala gönderilmekti pazar sabahı.
yolda dönerken ekmeğin ucunu yiyip, sizden erken kalkmış arkadaşlarınızın sokakta oynadığını görmekti ve onlara kahvaltıyı yapıp geliyorum sözü vermekti heyecanlı bir sesle...
büyümenin en kötü yanı da bu sanırım. pazar sabahları hep güneşli olmaz mıydı? öyle hatırlardık değil mi?
bu kasvetli, gri, sessiz ve soğuk pazar sabahından yazıyorum bu griyi...
özlüyorum çocukluğumu anıyorum gençliğimi.
istiyorum kaybettiğim huzuru, neşeyi... çocukluğuma dair ne varsa geri istiyorum bu pazar sabahı.
yine dönerken koparmak istiyorum ekmeğin ucunu,
subay traşı saçlarımı istiyorum, çocuk tenimi istiyorum... formamı istiyorum,
yere basınca topuğundan ışık çıkan ayakkabılarımı istiyorum
ben semt çarşısından aldırdığım o eşofman üstünü istiyorum yine...
benden aldığı ne varsa yılların, geri istiyorum hepsini bu pazar sabahı...
Eylül ayında güneşli, ılık bir pazar sabahı, saat on civarında yola çıktık. İhtiyar Henry bir gece önce özel olarak yağlanıp parlatılmıştı, bu yüzden o sabah daha az ses çıkarıyordu.41