Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gene karısının anlattığına göre. Beyfendiler beyfendisinin sözünü kesen bir başka beyfendi: "Halkımıza kahve verme, şeker varme, gaz verme, hatta ekmek vermez zarar yok... Yeter ki ibadethanelerini onar, radyolarında mevlüdünü, ardından da gümrah sesli dua hanlarının kalpleri dalgalandıran seslerini eksik etme!" sesli dua hanlarının kalplerindeki dalgalandıran seslerini eksik etme!
"Gurbet Kuşları", Kuşluk trenleri'nin gene en arka balkonlarından kara kara, kuru kuru indiler. Yorganlı, yorgansız, bohçalı, bohçasız. Gene kafalarında İstanbul, İstanbul'un altın oran taşı toprağı. Altın olan evet... Çünkü yol, yıkım yapım üzerine çok iş vardı istanbul'da. Karınları doyuyor, para bile salınıyordu sılaya. Yalan da değildi. Karınlar doyup, iyi kötü şehir biçimi pantolon, ceket uydurulup, saçlar tarandıktan sonra sıla geliyordu akla. Aklından sılasını çıkarmayansa parsalıyordu gerçekten de.
Sayfa 247Kitabı okudu
Reklam
Büyük şehrin sevmediği, hatta nefret ettiği insanlar bunlar. İstanbul'u kılık kıyafetleri, yaban yaban bakışlarıyla çirkinleştiriyor, hatta kirletiyorlardı. Vatandaş matandaş, zaten nazla niyazla gelen batılı turistlerin midelerini bulandırmaya hakları yoktu,olamazdı olmamalıydı.İşi hükümet önemli ele almalı, kanun çıkarmalı, sokmamalıydı büyük şehre! Bu çirkinlik, bu kir, bu pas "Milli ayıbımız" olabilirdi; bu ayıbın köylerde kalması, taşınınca köylere geri itilmesi "Milli ödev " olmalıydı! Bütün bunlardan habersiz "Gurbet Kuşları", "Kuşluk trenleri"yle, Haydarpaşa'dan İstanbul'a vagon vagon, vapur vapur, kamyon kamyon akıyor, İstanbul'a ilk zamanlar gözleriyle değil, kulakları, burunları ya da ne bileyim belki de enseleriyle baksalar bile, İstanbul'un suyunu içe içe, havasını koklaya, ekmeğini yiyen gelişiyor, gözleriyle bakmayı, saç taramayı, okuma yazmayı öğreniyor, İstanbullulara benzemeye çalışıyorlardı. Benziyorlar mıydı? İstanbul'a ilk gelen "Gurbet Kuşları" benzemeseler bile, bir göbek sonrakiler, hele okula da gidiyorlarsa, analarına babalarına değil, İstanbullulara benziyorlardı.
Sayfa 247Kitabı okudu
....en sevdiğin ne varsa hepsini bırakacaksın...bunun, gurbet yayının attığı ilk ok olduğunu anlayacaksın......(DANTE)
Nokta varlığın özeti. Noktasını bulamamış ya da yitirmiş her harf ol sebepten kusurlu. Ama eski alfabede sıfırı ifade eden şekilde bir noktadır. O zaman varlık yokluk olur, yokluk varlık. Hamid bu yüzden ihtişamlı bir bilmezden gelişle sorar: Bu sıfır nedir hesâb içinde? Tecahül-i arifane, çünkü bütün varlık ancak ona doğru değiştiği bir sıfırla mana kazanır. İlimle kavgalı Fuzulî aşka da ilme de son noktayı koyar o noktada; Leyla, sûret-i aşk-ı Mevla’dır. Fazla söze hiç gerek yok aslında. Noktanın içinde bütün mümkünler saklı. Mümkün nokta gayr-i mümkün nokta. Sır nokta esrar nokta. Bâb nokta evbâb nokta. Bilinenden bir eser yok. Bilinmeyen nokta nokta. Bir parantez vakt-i ömrüm. Ölüm nokta doğum nokta. İsmimden sual edilse, bilin beni üç nokta. Bir aynada seyrettim âlemin cümlesini. Aynam nokta sırrım nokta. Umduğum kadar büyük değilmiş, dünya nokta ben nokta. Öyle uzaklaşmışım ki menzilden, sıla nokta gurbet nokta. Döndüm baktım aldığım yol, nokta üstünde nokta. Gelen geçti, giden gitti. Sağım nokta solum nokta. Menzil-i maksûda varmış erenler. Söyleyen yok susan nokta…
Erik çiçek açmış da bahçenin kıyısında Sen ona hiç bakmadan geçmişsen oracıktan Leylek dansa durmuş da bacanın tepesinde O baharlım laklakını durup dinlememişsen Şakır şakır bir tren bir gece köprüsünden Islıkla dalmamışsan gurbet türkülerine Akasya mor akasya ak akasya sarı sarı sarkmış da bahar mavilerinden Yaşamak ne güzel şey diye
Reklam
bir adın kalmalı geriye bir de o kahreden gurbet beni affet Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç Ahmet Hamdi Tanpınar
Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım Ya sen bana fazla geldin Ya ben sana az kaldım Gitme bir adım öteye gülüm bir adımda gurbet olur Gitme bir nefes öteye gülüm her nefes hasret olur
133 syf.
9/10 puan verdi
Genel olarak yazarın edebi dilinden etkilendim. Arada felsefi düşünceleri serpiştirmesi çok hoşuma gitti. Konu kısmı bana yabancı (Bırakın başka bir ülkede yaşamayı , başka bir şehirde bile yaşamadım. :D) olduğu için karakterlerin duyguları güzel yansıtması bu konuda empati yapmamı sağladı. Kurgu konusunda geçişlerde biraz sıkıntı yaşam da sonradan hepsini toparlayabiliyorsunuz. Özel olarak gurbet konusunu iki cinsiyet üzerinden işlemiş yazar. Kendine özüne yabancılaşmanın ne demek olduğunu çok güzel yansıtmış. Beni etkileyen olay ana dilin ne demek olduğunu ve ne kadar önemli olduğunu hissediyorsunuz. Milan Kundera ile en az bir kitap ile tanışması gerektiğini düşünüyorum.
Bilmemek
BilmemekMilan Kundera · Can Yayınları · 20141,581 okunma
Hiç unutmam: Uludağ’da bir sabah saatinde, dinlediğim çoban kavalına birbirini çağıran koyun ve kuzu seslerinin sarıldığını gördüğüm ânda, gözlerimden sanki bir perde sıyrılmıştır. Türk şiirinin ve Türk musikisinin bir gurbet macerası olduğunu bilirdim, fakat bunun hayatımızın bu tarafına sıkı sıkıya bağlı olduğunu bilmezdim. Manzara hakikaten güzel ve dokunaklıydı, beş on dakika bir sanat eseri gibi seyrettim. Bir gün Anadolu insanının his tarihi yazılır ve hayatımız bu zaviyeden (anlayış, görüş) gerçek bir sorgunun süzgecinden geçirilirse, moda sandığımız birçok şeylerin hayatın kendi bünyesinden geldiği anlaşılır.
Reklam
Susan bir türküyüm nicedir Evler çarşılar içinde Duruşum gurbet yürüyüşüm el Gülüşüm hayat kırgını, kapalı, yarım Kederim uzak insanlara... Yaşamak bu iğdiş göklerde buruşuk Yağmuru alınmış bir güz bulutu Al, rüzgarının mavi kanatlarına Beni ülkene götür çocuğum.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.