Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kalpteki hastalıkların teşhisi ve devası için elzem
Evet insan evvelâ nefsini sever. Sonra akáribini, sonra milletini, sonra zîhayat mahlûkları, sonra kâinâtı, dünyayı sever. Bu dairelerin herbirisine karşı alakadardır. Onların lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olabilir. Halbuki şu herc ü merc alemde ve rüzgar deverânında hiçbir şey kararında kalmadığından biçâre kalbi insan, her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ızdırap içinde kalır, yahut gflet ile sarhoş olur. Mâdem öyledir, ey nefis! Aklın varsa, bütün o muhabbetleri topla, hakiki sahibine ver, şu beladan kurtul! Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sâhibine mahsustur. Ne vakit hakiki sâhibine verdin, o vakit bütün eşyayı O'nun nâmıyla ve O'nun ayinesi olduğu cihetle ızdırapsız sevebilirsin. Demek şu muhabbet, doğrudan doğruya kâinata sarfedilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir ni'met iken, en elim bir nıkmet olur.
Sayfa 349
...Bir şahıs farzediniz ki, sizi sevdiğinizi söylüyor, size karşı hürmetkâr olduğunu iddia ediyor. Fakat sizin hiçbir sözünüzü tutmuyor, sizin hiçbir dileğinize riâyet etmiyor. Artık onun muhabbetine ve hürmetine itimat edebilir misiniz? O halde Allah Teâlâ’nın ve O’nun muhterem Peygamberinin emirlerine, nehiylerine, tavsiyelerine imtisal etmiyen bir şahsın Hak Teâlâ’ya ve Resûl-i Ekrem’ine muhabbet ve taat iddiasında bulunmasına nasıl kıymet verilebilir? Binâenaleyh hakîkî sûrette olan muhabbet ve taat, emir ve nehye seve seve riâyet etmekle tecellî eder.
Reklam
Belirsiz, fakat hakiki bir muhabbet hissi bütün bedenlerimi istila etmişti.
Evet insan evvelâ nefsini sever. Sonra akaribini, sonra milletini, sonra zîhayat mahlukları, sonra kâinatı, dünyayı sever. Bu dairelerin herbirisine karşı alâkadardır. Onların lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olabilir. Halbuki şu herc ü merc âlemde ve rüzgâr deveranında hiçbir şey kararında kalmadığından bîçare kalb-i insan, her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ızdırab içinde kalır, yahut gaflet ile sarhoş olur. Madem öyledir, ey nefis! Aklın varsa, bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belalardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemal ve cemal sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin, o vakit bütün eşyayı onun namıyla ve onun âyinesi olduğu cihetle ızdırabsız sevebilirsin. Yoksa muhabbet en leziz bir nimet iken, en elîm bir nıkmet olur.
Bir ki binler doğrudur bin ki bir doğrurur.
Bâki' nin Hakikî'nin; muhabbet, marifet, rızası yolunda bir saniye, bir senedir. Eğer onun yanında olmazsa bir sene bir saniyedir.
Belirsiz, fakat hakiki bir muhabbet hissi bütün bedenlerimi istila etmişti.
Reklam
Mustafa Kemal Atatürk'ün Söylediği 75 Söz | Atatürk Sözleri ve Anlamları Cumhuriyetimizin kurucusu, başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk, yaşam şekli ve üstlendiği görevleri gereği çok yönlü bir liderdi. Verdiği demeçler, söylediği sözler, aktardıkları ve daha nicesi hayatın her alanında önemli tavsiye, fikirler ve sözleri içeriyor. Spor,
Bismillah
Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. Acaba, asıl mal sahibi olan Allah ne fiyat istiyor? Elcevap: Evet, o Mün'im-i Hakiki, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir: Biri zikir, biri şükür, biri fikir' dir. Başta bismillâh zikirdir. Âhirde elhamdülillâh şükürdür. Ortada, bu krymettar harika-i sanat olan nimetler Ehad, Samed' in mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derketmek fikirdir. Bir padişahın krymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhirî mün'imleri medih ve muhabbet edip Mün'im-i Hakikiyi unutmak ondan bin derece daha belâhettir. Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle! Vesselâm.
Alıntıya Gel-Okuyu(Yol)Cu!
Bir kadına duyulan sevgi, bedensel bir arzu bile ona tanrısal bir hikmet yüklenmeden, doğanın bütün şöleni o be­dene yansıtılmadan, sevgi bir mucizeye dönüştürülmeden söylenemez. Söylenirse bu, sevgiliye, ona duyulan aşka, in­sanın büyüklüğüne yapılabilecek bir aşağılama, bir haksızlık, sözcüğün hakiki ve mecazi anlamıyla bir günahtır. Çünkü bu sevgi, gider varlığını bir büyük varoluştan alır. Bu sevgi ne kadar büyük olursa, insan üzerinden tanrıya/doğaya o ka­dar büyük sevgi gösterilmiş olacaktır: "Kim güzele candan aşık olurdu/ Allah'ın sevgisi kula düşmeden. " Kula düşen sevgi böyle bir yüceden geliyorsa, sevgiliye söylenecek söz, sevenin de sevilenin de yaratıcısına yakışır olmalıdır: "Cemali güneştir dil­leri ayet/ Kaşları Zülfikar gözleri Tevrat/ Zülüfleri Zebur İncil'dir kamet/ Muhabbet gönlümü Kuran'a çekti. " Aşığımız bir aşkın esrarına ermiştir yine. Dil, doğadan ve eski büyük aşklardan alacaktır anlatım gücünü: "Bazı güneşteyim bazı yeldeyim/ Bazı yağmurdayım bazı seldeyim/ Bir Leyla peşinde ıssız çöldeyim/ Bir garip Mecnun'a yoldaş gibiyim. " İmgesel dolayımını bu kadar kutsaldan, doğanın büyüklüğünden alan bir aşkın bitişi de başlangıcındaki coşkusuna yakışır bir acıyla dile gelecektir: "Yüce bir dağ idim dümdüz eyledin/ Ayaklar altında bir toz eyledin/ Akan pınar idim susuz eyledin/ Güzel baharımı kara çevirdin// Ben isminden başka lisan bilmezdim/ Kemalinden başka sultan bilmez­ dim/ Gül yüzünden başka Rahman bilmezdim/ Yaktın bu gönlümü nara çevirdin. "
MUHABBETİN HAKİKATİ
Allâhü Teâlâ ve Resûlünü (s.a.v.) sevmek, her mümin üzerine farz-ı ayındır. Nitekim Bakara Sûresi’nin 165. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “Müminlerin ise Allâhü Teâlâ’ya muhabbetleri, her şeyden daha ziyâdedir.” buyurulmuştur. Muhabbet; insanın hoşuna gittiği için bir şeye meyletmesidir. Bir kulun, Rabb’ine karşı hakîkî muhabbeti ise ancak kalbini,
Reklam
MUHABBETİN HAKİKATİ
Allâhü Teâlâ ve Resûlünü (s.a.v.) sevmek, her mümin üzerine farz-ı ayındır. Nitekim Bakara Sûresi’nin 165. âyet-i celîlesinde -meâlen-: “Müminlerin ise Allâhü Teâlâ’ya muhabbetleri, her şeyden daha ziyâdedir.” buyurulmuştur. Muhabbet; insanın hoşuna gittiği için bir şeye meyletmesidir. Bir kulun, Rabb’ine karşı hakîkî muhabbeti ise ancak kalbini,
O Mün'im-i Hakikî bizden o kıymetdâr ni'met- lere, mallara bedel istediği fiat ise, üç şeydir. Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir. Başta "Bismillah" zikirdir. Ahirde "Elhamdulillâh" şükürdür. Ortada, "Bu kıymetdâr hâri- ka-i san'at olan ni'metler Ehad, Samed'in mu'cize-i kudreti ve he- diye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derketmek" fikirdir. Bir pâdişahın kıymetdâr bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhirî mün'imleri medih ve muhabbet edip, Mün'im-i Hakikî'yi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.
Geceler yalınayak, geceler inzivada İnsanlığın salâsı okunuyor, elveda! Gündüzün siyahından ufka karanlık çöktü Hicabından günahın kardelen boyun büktü Günebakan çiçeği dönüp bakar mı bize? Feryad u figan etsek nefis gelir mi dize? Ömür yitik sermaye kelebeğin misâli Tarumar gülistanım, talan ettim visâli Yâ İlâhi affeyle, gayrı dilim
1.359 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.