"Büyüdüm... Çiçekler de büyüdü... Eskiden hiç düşünmeden koparır, koklar, atardım ;şimdi ise dalındayken koklayıp bırakıyorum, kıyamıyorum. Hani olur ya, bir çiçeği incitirsem ; birgün benim de incitilecek olmam ihtimaline cesaretim yok."
Şimdi açsam pencereyi beklesem
Sen gelsen
Olmaz ya hani geliversen
Hiç bir şey sormasan
Hiç bir şey söylemesen
Sussam,
Sussan,
Sussak.
Susuşların anlattığını dinlesek
Sırt sırta otursak
Katılasıya ağlasak
Sormasak birbirimize sebebini
Sarılsam,
Sarılsan,
Sarılsak.
Hani bir sevgilin vardı
Yedi sekiz sene önce,
Dün yolda rastladım
Sevindi beni görünce.
Sokakta ayaküstü
Konuştuk ordan burdan.
Evlenmiş, çocukları olmuş
Bir kız bir de oğlan,
Seni sordu.
Hiç değişmedi, dedim.
Bildiğin gibi...
Anlıyordu.
Mesutmuş, kocasını seviyormuş.
Kendilerininmiş evleri...
Bir suçlu gibi ezik,
Sana selam söyledi.
Hüzün dolu sessiz bir tebessümdü bu, hani gerçek bir duygunun sonucu değilmiş, sanki onu bir çekmecenin içinde saklıyormuş da ancak zorunlu olduğu anlarda çıkarıyormuş ama sanki tebessümün az kullanılması yüzünden onu normal şekilde kullanmayı unutmuş da hiç benimsemeden kullanıyormuş gibiydi.
Eridim diyorsun, ama su kesilmemişsin. Yandım diyorsun, ama ne ateşten ne külden bir haber var. Yaralıyım diyorsun, kan damlaları hani? Hastayım diyorsun, iniltiden bir haber yok. Öldüm diyorsun, hani o mevtâ itâatı, o ebedî rızâ?
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, karanlık...
Ve zehir -zıkkım cigaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık...
Güz şehrinin çiçekleri dedim ya hani.
o şehrin mevsimleri hep güzdü, her ne kadar mevsimleri hep güz olsa da çiçekleri vardı o güz şehrinin, zamanda yeşeren umutlar gibi onlar da soğukta, dört ayrı zamanda ama aynı mevsimde hep renkli kalıyorlardı yaşamdı.
"Yapmam gereken dağ kadar iş vardı. Hani gerçekçi davranmak, gerçek dünyayla doğrudan yüzleşmek zorunda olduğumuz günler vardır ya, işte bugün de onlardan biriydi."