Ben ölmeyi, beden hücrelerimin çürümesini öyle çok düşündüm ki, korkmaz oldum ölümden; hayır, aksine, yok olmayı gerçekten ister oldum. Yalnız bir şey ürkütüyordu beni: Beden zerrelerimin o aşağılıkların zerrelerine karışabileceği düşüncesi. Bunu düşünmeye tahammül edemiyor, öldüm mü upuzun parmaklarım olsun istiyordum: O uzun, hassas parmaklarla kendi zerrelerimi bir bir toplar, avuçlarımda saklar, kendi malım olan zerrelerimin, o aşağılık adamların bedenlerine geçmesini böylece önlerdim.
O ne beni sevmek zorundadır ne de gerçekten beni seviyormuş gibi yapmak zorunda.
Senin, sadece senin!
Yine mi sen çıktın karşıma Ahmed Arif? Mektup denince ille de seni mi bulur bu zihin. ''Senin, sadece senin'' dediğinde içimin titremesi senden ötürü müdür?
1914 yılından 1930 yılına kadar birikimlerini döktüğü Huzursuzluğunun kitabını yazdığı
Her gece bir kişinin uyumadan önce seni düşündüğünü biliyor muydun?.
Birisi için bütün dünyayı kastediyorsun.
Biri doğmamış olabilir, sizin için doğmuş olabilir.
Sen özel ve eşsizsin.
Varlığından şüphelenmeyen biri bile seni seviyor.
Ben seni sevdiğimi bilmeni değil.
Seni sevdiğime inanmanı istiyorum.
Yoldaşını çok övme, ayrılık gelir.
Bir ben
Kastamonu'da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler.
"Bize Hâlıkımızı tanıttır, muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar." dediler.
Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah'tan bahsedip Hâlıkı tanıttırıyorlar.
Muallimleri değil, onları dinleyiniz!
Meselâ: Nasılki mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda hârika ve hassas mizanlarla alınmış hayatdar macunlar ve tiryaklar var.
Şübhesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir.
Öyle de, küre-i arz eczahanesinde bulunan dörtyüz bin çeşit nebatat ve hayvanat kavanozlarındaki zîhayat macunlar ve tiryaklar cihetiyle, bu çarşıdaki eczahaneden ne derece ziyade mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenn-i tıp mikyasıyla küre-i arz eczahane-i kübrasının eczacısı olan Hakîm-i Zülcelal'i hattâ kör gözlere de gösterir, tanıttırır.
#3aralıkdünyaengellilerfarkındalıkgünü
Bir kuşum ben, gök yüzünde
Kim demiş kanadı kırık olduğumu
Zümrüdü Anka olur, uçarım düşümde
Kaf dağının zirvesinde
Kim demiş benim görmez olduğumu
Ben her türlü kabalıktan, terbiyesizlikten nefret ederim, çünkü çok hassasımdır. Yeryüzünde benim kadar hassas mizaçlı biri daha yoktur, bundan eminim.
“Babalar, alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır.”
Kitapta yolda olmak, baba-oğul ilişkisi, ölümlülük, ölüm karşısında insanın çaresizliği gibi pek çok hassas ve derin konu ince ince işlenmiş. Bunlar hakkında uzun uzun konuşulabilir fakat ben daha çok kitabın insanın içindeki "iyi taraf"ına dokunmasından bahsedeceğim. Bu roman, kitapların
İnsan deli olmasa bile biraz hassas bir kalbe sahip olabilir, pekâla, öyleleri vardır ki ufak tefek şeyler onları yaşatır da sert bir söz onları öldürür. Ben öyleyim işte.