Bir saat kadar sohbet ettik ve gece veya gündüz beni her zaman arayabileceğini hatırlattım. Ancak bu sohbeti son üç yılda çok sık yapmıştık ve o yazıyı ilk paylaştığından bu yana ilerleme kaydetmemiş olmak perişan hissettiriyordu.
Aslında belki de bu yanlış bir bakış açısıydı. Astımı nasıl tedavi edemezseniz depresyonu da tedavi edemezsiniz ama yönetebilirsiniz. Seçtiği solunum aleti bendim ve bu zamana kadar ataksız idare etmesinden memnun olmalıydım.
"İlk ve son öpücük," diye hatırlattım ona. "Üstelik o iki zorbanın ellerinde can vermekten son anda kurtulmamızın etkisiyle damarlarımda dolaşan adrenalin yüzünden oldu. Senin ikna kabiliyetin sayesinde değil."
Dudaklarına hınzır bir gülümseme yayıldı. "Bizi tekrar tehlikeye atsam, yine aklını çelebilir miyim?"
"Biliyor musun, ağzını açmadığında daha hoş oluyorsun."
"Ah." Thomas arkasına yaslanarak derin bir nefes aldı. "İki türlü de beni hoş buluyorsun yani."
Ona Helvetius’un bir sözünü hatırlattım: “İnsanlar doğduklarında aptal değil, cahildir, gördükleri eğitimin etkisiyle aptallaşırlar. O yüzden üzülme Süphan, hiçbirimiz aptallaşacak kadar eğitim almadık çok şükür.”