“Her gün hayata dair keyif aldığınız bir şeyi bulun, her an şükredecek bir şeyi keşfedin.”
Her şeyin kendi kontrolümüzde olduğunu düşünürken bir yokuşu çıkamadığınızda, hiçbir şeyin aslında sizin kontrolünüzde olmadığını anladığınızda ne hissederdiniz?
Okuyucu, kurguya girerken bu derin sorguyla başlıyor. Akciğer kanseri olduğunu öğrenen kahramanımız, kendini bulma yolculuğuna okuyucuyu ortak ediyor.
Hayatta başarılı olduğunu düşünmeyen, ancak kendini çok seven ve değer veren, evliliği hiç düşünmemiş annesinin ölümüyle babasına bakmak için baba ocağına geri dönen yalnız bir adam. Ölmekten değil, öldükten sonra unutulmaktan korkuyor. Bu nedenle kalemine sarılıyor ve en azından bir hikaye, bir kitap bırakabilmek için yazmaya başlıyor. Kemoterapi sürecinde yaşadıklarını, geçmişteki anılarını ve gözlemlerini hikayeleştirmeye başlıyor. Kurgu içinde kurgu misali, hem kahramanın yaşadıklarıyla hem de yazdığı hikayelerle iç içe geçen bir anlatım sayesinde iki farklı kitap okuyormuş gibi hissettim. Garson Musli ve Bekçi Hüseyin’in hikayelerini okurken hüzüne kapıldım.
Kemoterapi odasında tanıştığı Yeşim'le daha önce yaşamadığı bir yolculuğa çıkan kahramanımız, hayatının sonbaharında aşkı bulacağını hiç düşünmemişti, şüphesiz. Yeşim'le birlikte aşk, ölüm, yaşam ve öz üzerine derin sohbetler, okuyucu için bir mum yakıyor.
Yazarın samimi ve güçlü kalemi beni çok etkiledi. Kişisel gelişim kitapları diyince zihnimde canlanan, doktrin dizisinden oluşan kitap kavramını yıktı.