14 Mayıs 1950 seçimlerine DP, açık ve net bir sloganla girdi: “Yeter! Söz milletindir!” (...) CHP ise seçim kampanyasında ilk iki genel başkanını öne çıkardı. Seçmenlerden, “M. Kemal Paşa ve İsmet Paşa'nın partisi olan CHP'ye” oy vermelerini istedi. Seçimlere bu iki parti dışında, DP'den ayrılanların kurduğu Millet Partisi ile
Her zaman asker olmak istemişti.
İlla ki bir tarafa katılmanın bir manası olmadığı gibi Almanya gibi zayıf kalan bir kuvvetle ittifak etmek çok lüzumsuzdu. Biz Almanya`yla harbe girdiğimiz zaman akıllı kurmaylar Almanyanın başarılı olmayacağını söylüyordu. Mesela İsmet İnönüde Marne cephesindeki duraklamasından sonra Almanyaya güvenilmez diyordu. Almanyanın Tannenbergde rusları yenmesi çok anlamlı değildi ki rusların ki de çok mücehhez ordu sayılmazdı. O sırada Rusyanın berbat kumanda kademesi vardı ve tıpkı İkinci Dünya savaşında olduğu gibi 3 asker bir silahla savaşa giriyordu. Hindenburgu küçümseyemeyiz ama Marne cephesinde doğudan batıya asker sevk edilmesine rağmen muvaffak olunamamıştı. Özetle Osmanlı İmparatorluğu İngiltere`yi oyalama için Almanya tarafından harbe alınmıştı. Şüphesiz Avusturya ve Almanya Osmanlı ordusunu biliyorlardı. İngiltere ve Fransa, 1912-13 Balkan hezimetimiz üzerine bizi küçümsemişti. Bilindiği gibi o hezimet büyük ölçüde siyasi nedenlerden kaynaklanmıştır. Kumanda kademeleri birbirlerine düşmüştür.
Reklam
KADIN SAVAŞ ESİRLERİ Esir ve köle ticareti 17. yüzyıla damgasını vuran kârlı işlerdendi. Bu nedenle esir ve köle ticaretine yönelik bilgiler özellikle esir ve kölelerin nerelerde ve hangi fiyata satıldığına dair çok sayıda kaynak bulmak mümkündür. Türk savaş esirlerine dair bilgiler de bu kapsamda yer almakta, ancak Afrika kökenli zencilere göre
METE (hük. M. Ö. 209 - 174), Büyük Türk hakanı ve Türk milliyetinin kurucusu. Kunlar'ın ilk yabgusu olan Tuman Yabgu (M.Ö. 220 - 209)'nun oğludur. Bu büyük hakanın adının, Türkçe anlamının ne olduğu bilinmiyor. Çincede iki işaretle yazılan bu ad, sinologlar tarafından "Mete", "Mode", "Mado",
(Gazi Üniversitesi, Ziya Gökalp Sempozyumu, Ankara, 8 Mart 2004) Seksen dört yıl önce, 25 Ekim 1924 tarihinde, Büyükada'daki evinden sedyeyle getirildiği Taksim-Harbiye arasındaki Fransız Hastanesi'nde öldü. Kesin bir tanı konulamamıştı, bir süredir devam eden hastalığına aksi olsaydı bile ülkenin ve adı geçen sağlık kurumunun o günkü
Evden çıkarken girişteki ışığı açık bırakıyorum. Çıkarken açıyorum. Gündüz bir yere gitsem bile, yarım saat için çıksam, dönerken dostlarla beraber gelecek olsam bile açık bırakıyorum. Tozlu camlarımızın ardında yeşil bahar hissediliyor. Gecikti bu yıl bahar, güneşsiz ve öylesine soğuktu ki, sanki hasta gibiydi. “Sensiz” diye adlandırabileceğim
Reklam
72 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.