Merhaba canlar...
Üzerimde kalan Dostoyevski etkisi mi? İşlenen karakterlerin gerçekliği mi? Peş peşe okunan polisiye-macera kitapları ardından muazzam bir klasik anlatımıyla gelen dinginlik hissi mi? Bilmiyorum. Bildiğim Dostoyevski 'yle tam zamanında ve çokça vakit geçirdiğimiz...
Sanırım okuyan herkesin ortak fikirleri arasında yazarın karakter analizlerinin derinliği vardır. Sunulan karakterin kişiliği, psikolojisi, fikirleri, kişi - mekan ve olaylara olan bakışı, sosyal statüsü bu derinlikten nasibini alır. Kimi karakterler -biz- olurken, kimine dışarıdan bakarak eleştiririz. Varşova - Petersburg Tren yolculuğu esnasında karşımıza çıkan üç karakterden biri olan Prens Mışkin, bu iki duyguyu bir arada yaşamamı sağladı. Mışkin'in anlatımlarındaki satır aralarına serpiştirilen fikirleri -ben- olurken, davranış ve yaklaşımlarını uzaktan izlemek durumunda kaldım.
Okuduğum diğer eserlerinin olmazsa olmazı olan, kaba tabiriyle sınıf farkının yanı sıra Prens Mışkin'in geçirdiği rahatsızlık sebebiyle hastalık psikolojisi de işlenmiş ki genele yayıldığında hayatımızın kırılma noktası olan detaylarından biridir.
Onca yozlaşmış, ahlaki bakımdan çökmüş, her zaman ki gibi rütbeye tamah eden zengin ve 'saygın' aristokratların arasında, saflığından, iyiliğinden, dürüstlüğünden ödün vermeyen, hesapsız davranan, kötü niyet barındırmadan aklından geçeni söyleyen, üstüne aşk'la sınanan bir Prens düşünülünce neden ve kime 'budala' denmesi gerektiğini durup düşünmek lazım.
Uzun lafın kısası alıntıyı uyarlayarak "iyi insanlara ihtiyacımız var" diyorum. Keyifli okumalarınız daim olsun... Kitapla kalın...
Ebru Ince 'in düzenlemiş olduğu etkinlik sayesinde bu sözü, "Mart ayı, Aziz Nesin ayı" na evirmiş bulunuyoruz. Dertse dert, hüzünse hüzün, mizahsa mizah, yergiyse yergi, edebiyatsa edebiyat...Hepsi en sağlamından, temeline kadar!
Ne mutlu ki, bu ay, platformda sağımız, solumuz,
