Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sevgimi hiç mi hiç hesaba katmamam ne büyük bir aptallıktı benim için! Sevgi mutluluğumun, zaman devam ettiği sürece, var olacağını sanmam ne büyük bir aptallıktı! İşte, şimdi ondan geriye kalan sadece anılar! Üzücü anılar! Kanaryanın kaçtığı kafesi hatırlatıyor insana
Sayfa 120Kitabı okudu
Sanki yazı yazmaya yeniden başlıyorum. Aylardan beri elime kalem almadım. Alsaydın sanki bir şey mi yumurtlayacaktın? Sanmam. İyi oldu! Doğrusu buna ben de memnunum. Ama bu akşam neden beni her şey oturup bir şeyler karalamaya zorluyor? Hani biraz daha dişimi sıksam, yalan da söyleyebileceğim. Beni, bilmediğim bir şey zorladı diyeceğim. Değil. Hep böyle olur. Bir vapur beklerken, iki ayağım bir pabuçta iken yazı yazarım. Sanki birisi sormuş: “Nasıl yazarsınız?” diye de konuşuyormuşum gibi hal aldığıma aldırmayın. Nasıl yazı yazarım onu incelemiyorum. Şu akşamımı didikliyorum. Şu san bakkal kâğıdına karşı sıkıntıdan oturduğumu itiraf etmeliyim. Sıkıntının cinsi ne olursa olsun, onu geçirmenin başka çareleri varken bu sıkıntıdan daha sıkıntılı işe neden giriştiğimi bulmaya çalışıyorum. Öyle ya; neden? Pekâlâ okunacak kitaplarım var. Param yoksa bile evim var. Sobam var, yemeğim var. Aşağıda radyo var… Çarşıya inemem. İnemem ama, dağlarda da gezinemez değilim a! Geçiririm şapkamı kafama, ver elini Kalpazankaya. Güneş batmak üzeredir. Aman, dikkat! Güneş batmak üzeredirin arkasından dünyanın tasviri gelir. Hiç niyetim yok: dalgaları boyamaya, ufku bir dilim ekmek gibi kızartmaya. Bak! Yine yapacağımızı yaptık işte. Dalgaları boyadık. Ufku mis gibi kızarttık. Biz böyleyiz. Kötü edebiyat terbiyesi aldık: Ne yapalım? Hemen şairleşmeye başlarız
Reklam
"İyi" bir patron var mı? Sanmam
Şefimin beni neden sevmediğini hiç anlamamıştım, neden ne yapıp edip de bana hep en korkunç yüzünü gösterdiğini; öyle haksız yere öfkeye kapılmış, ona verdiğim ıstırapla buruşmuş bir yüz ki her seferinde sefil biri olduğum düşüncesi içime işliyordu; ben, o itici adam, o nefret edilesi memur, öylesine soylu bir patrona öylesine çirkin eziyetler çektiren ben...
Tahsilini Avrupa'da yapmış bir Türk münevveri bana diyordu ki: -Fikreti anlamıyorum. Kabahat bende mi? Kullandığı kelimelerin yarıdan fazlası Arapça ve Acemce! Ona dedim ki: -Siz Yunus Emre'yi de anlamazsınız. Çünkü onun kullandığı kelimelerin yarıdan fazlası da mânalarını bilmediğiniz öz Türkçe sözlerdir. -Kabahat kimde? Sizde ki, ne öz Türkçeyi, ne de Osmanlıcayı öğrenmişsiniz. Dilinize ne kabahat buluyorsunuz. Sustu, fakat içinden beni tasdik edecek mi? Hiç sanmam!
Sayfa 12 - Ötüken YayıneviKitabı okudu
“Sanmam. Albayınki kadar duygusuz bir suratı daha önce hiç görmemiştim.”
Her şeyin geçeceğine ve dünyada affedilmeyecek pek az şey olduğuna inanıyorum.Buna daha çok kişisel bağlamda notunu da eklemeliyim.Soykırımlar,kırımlar,katliamlar,canliları yakma,gaz odalarında boğma,üstlerine bombalar yağdırma,darbeye kalkışıp direnen yurttaşları vurma,öldürme gibi kötülükler elbette unutulmaz ve doğrusu bunun affetmekle,bağışlamakla da hiçbir ilişkisi yoktur.Bunları bağışlamak bir insanın elinden gelmez,içinden hiç gelmez.Devletler de bağışlayamaz,tarih affeder mi sanmam, ‘Allah affetsin!’ demek de o kadar kolay olmasa gerek,bence hiç affetmeyecek olan da odur.Affetmesin de…
Reklam
https://www.youtube.com/watch?v=CydoHnlWpEI _ bu da böyle
"Sanmam ki, kendisine ya da onu tanıyan herhangi birine, Rosa Millard'ın nereye gittiğini söylemeye gerek olsun. Ayrıca, Rosa Millard nerede olursa olsun, kendisini tanıyan herhangi bir kimsenin ona, huzur içinde yat, diyerek hakaret etmek isteyeceğini de hiç sanmıyorum. Bence, Tanrı daha şimdiden ona, sıkıntılarına kayıtsız kalmayacağı, üzerlerine kol kanat gereceği insanlar hazırlamıştır - siyah, beyaz, sarı, kızıl, her renkten kadınlar, erkekler, çocuklar yolunu gözlüyorlardır şimdi onun. Bu nedenle, evlerinize dönün siz. Kimileriniz yakın yerlerden kapalı arabalar içinde geldiniz buraya. Ama çoğunuzun yolu uzaktı; onca yolu yürümek zorunda kalmadınızsa, Rosa Millard'ın sayesinde oldu bu. Sizlere sesleniyorum. İşiniz gücünüz vardır; en azından, odun kesecek, odun yaracaksınız. Burada oyalandığınızı, yaşlıları, çocukları yağmur altında beklettiğinizi görse, Rosa Millard ne derdi size, ha?"
https://www.youtube.com/watch?v=1JEYnjKxf4A ne yüce zatsın LVTKitabı okudu
https://www.youtube.com/watch?v=4_BmRekeJ8A
Kentin erkekleri, iki gün sonra Jefferson'daki tüm saatler bir saat ileri ya da geri alınacak, deseler, hiç aldırmazlardı; işte seçimi de daha fazla önemsediklerini sanmam. Belki bir seçim yapılacağından bile haberleri yoktu; yarın ilçedeki tüm erkeklerin ceplerinde tabancaları, atlarla, arabalarla Jefferson'a doğru yollara düşeceklerini, Burden'ların zenci seçmenlerini şimdiden kentin kıyısındaki bir çırçır fabrikasında toplayıp başlarına nöbetçi diktiklerini de bilmiyorlardı belki. Aldırdıklarını bile sanmıyorum. Çünkü babamın dediği gibi, kadınlar, üstleri yazılı bir yığın küçük kağıt parçasının bir kutuya atılmasıyla karara bağlanan herhangi bir şeyin doğru ya da yanlış, hatta çok önemli olabileceğine kesinlikle inanmazlar.
1.000 öğeden 711 ile 720 arasındakiler gösteriliyor.