Hz. Ömer (r.a) der ki: "Sizinle tanışmadan önce içinizde adı en güzel olan dikkatimizi çeker ve adindan dolayı muhabbet duyarız. Tanışıp sizi görünce içinizde tavırları en güzel olana muhabbetimiz yönelir. Sizi deneyip tecrübe ettikten sonra ise muhabbetimiz, en doğru sözlü olana ve emanete en iyi sahip çıkanadır."
Hz. Ömer Efendimiz, bir beldeye gider kendisine
bal ve süt ikrám edilir.
Hz. Ömer sorar:
Bu beldede ki insanlar bunları yiyebiliyor mu?
Hayır cevabını alır ve der ki:
Alın bunları önümden.
Bir yönetici yönettiği halkın en fakirinin yedigini yemedikçe giydiğini giymedikçe zálim'dir!
İbn Kayyım el-Cevziyye, İgasetu’l-Lehfan fi Mesayidi’ş-Şeytan adlı eserinde
der ki:
Peygamberlerden başkaları, şahsî düşüncelerinde ve ilhamlarında hata da ederler,
isabet de. Onların zan ve ilhamları, düşünceleri ve hatıraları
80, Allah’ın kulları için delil ve
hüccet niteliği taşıyamaz.
Allah’ın ilhamına mazhar olanların sadatı, ashab-ı
1. BÖLÜM
SAİD NURSÎ, NUR RİSALELERİ VE İLİM
1.1. SAİD NURSÎ’NİN TAHSİL HAYATI
Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde
(...)10
Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan
zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine
ve ledünniyat ve
"BEN İLMİN ŞEHRİYİM, ALİ DE ONUN KAPISIDIR."(1)
Nur Risaleleri'nde "Keramet-i Aleviye" diye sunulan bu büyük iddiaların temel dayanağı, işte bu hadistir. Bu hadisin Nur Risaleleri'ninde zikredilmesinin sebebi, müellifinin gizli ilimlerin Hz. Ali'ye verildiğine inanması ve bundan kendisi ve risaleleri lehine
Hz. Ömer'in kader anlayışını Kur'an inşa etmişti: Buhâri ve Müslim Sahihlerinde şöyle bir olay naklederler. Halife Hz. Ömer, Şam'ın fethini kutlamak ve İslam ordularını denetlemek için yola çıkar. Öğrenir ki ordugâhta veba salgını vardır. Hz. Ömer beraberindeki insanlara seslenerek, "Ben hayvanımın üstünde sabahlayacağım, siz de öyle yapın" der. Ordu komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah, eski tasavvurun tortusuyla; "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" diye sorar. Hz. Ömer, "Keşke bu sözü senden başkası söyleseydi!" diyerek, bu büyük sahabiye böyle bir yaklaşımı yakıştıramadığını ifade eder. Ardından bu düşüncesini reddeden ve kader mesele sine nasıl bakılması gerektiğini öğreten bir cevap verir. "Evet, Allah'ın kaderinden, yine Allah'ın kaderine kaçıyorum."
Hz. Ömer der ki: 'İster hoşuma gitsin, ister gitmesin; hangi hal üzere sabahlarsam sabahlayayım benim için fark etmez. Çünkü ben, hayrın hoşuma gidende mi, gitmeyende mi olduğunu bilmiyorum"
(İbn-i Kesir) .
Başka bir kısım âlimler ise, bu huyları bilirler; ve yine bilirler ki, bu huylar din açısından kötü olarak değerlendirilir. Ancak, kendilerini beğendikleri için, bu sıfatlardan uzak olduklarını ve Allah'ın onları bu huylarla imtihan etmeyecek kadar yüce bir derecede bulunduklarını düşünürler.
Yani onların zannına göre Allah, kendilerinin
HER SUALE CEVAP VERMEK, HİÇ KİMSEYE SORU SORMAMAK
Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi.
Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.
Atasözü
"Herhangi ilme sorulan suale bila-tereddüd derhal cevap verirdi."(1)
"Sorulacak suallere cevap vermeye hazır bulunduğu gibi kimseye sual sormayacağını da beyan ederek bu kararda yirmi sene sebat
Hz. Ömer'in hilafeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği karısını şikâyet etmek üzere halifenin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer'in çıkmasını bekler. Derken içeriden bir gürültü kopar. Hz. Ömer'in hanımı koca halifeye bağırıp çağırmakta ve fakat Hz. Ömer ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir. Bu hâli gören kapıdaki zavallı boynunu bükerek: "Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik mü'minlerin emiri iken Ömer'in hâli böyle olursa, benim derdime nasıl çare bulabilir" diye düşünür ve kalkıp giderken Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından:
- Hayrola, derdin neydi? diye seslenir. Adam da der ki:
- Ey mü'minlerin emiri! Karımın kötü huylarını ve bana olan saygısızlığını şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğini duyunca vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime: Mü'minlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl deva bulacak? dedim.
O zaman Hz. Ömer adama şunları söyledi:
- Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona katlanmaya çalışıyorum. Zira o benim hem aşcım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum. Bu sözleri duyan adam:
- Ey mü'minlerin emiri! Benim karım da aynen öyle, dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer adamı:
- Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayana kadar geçiyor! diye teselli etti.
(Zehebî, el-Kebair, s. 179).