Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor. Manevî temelleri sarsılan garb cem'iyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müdhiş sâri illete karşı, İslâm cem'iyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cem'iyetinin
Dünyaya gələndə vardı səbəbi?
Yaşaya bilmədi məqsəd gətirdi.
Düşünür nə etsəm daha gərəkli.
Seçdiyim məni də etsin önəmli.
Məni tanısın yerin hər kəsi.
Ad sanım olsun da dillər əzbəri.
Bilsinlər necə də güclü biriyəm.
DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ
Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?..
Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
Üniversitede bir öğrenciyken okuduğumda tamamen finansal magazin haberciliği olarak okumuştum. Milenyum çağının ilk ve en büyük skandalıydı çünkü. Üniversitelerde ders olarak okutuluyordu. Bir şirket nasıl yönetilmez, hisse değeri üzerinden nasıl spekülasyon yapılır, lobicilik faaliyetleri nedir, finansal enstrümanlar nasıl kullanılır, yeni yeni
Albert Camus gelip de yabancılaşmayı Oğuz Atay karakterlerinde görmeli :) Meursault ve Hikmet Benol. ‘Ben’ olamayan farklı farklı Hikmet’ler… Meursault’un kayıtsız yabancılaşması mı Hikmet’in gürültülü, saldırgan yabancılaşması mı… İki yazarı da çok sevsem de Oğuz Atay hep daha önde geliyor benim için.
Kitap boyunca elimde olmadan
Yaşam, dibi çatlak bir kavanozdaki su gibiydi. İçindeli balıklar, çatlağın ne büyüklükte olduğunu ve suyun hangi hızla eksildiğini hiç bilmezlerdi. Onlara düşen, her gün biraz daha azalan suyun içinde, dünkünden daha iyi yüzmekti. Ama suyla birlikte kavanozun dibine yaklaşmakta olduklarını bile bile bunu yapmak hiç de kolay değildi. İşte bu yüzden olsa gerek, çoğu zaman suları hiç bitmeyecekmiş gibi hareket ederlerdi. Oysa bir gün, aniden kavanozun dibine değerdi gövdeleri.
Oyun, kendine özgü yaşamsallığı olan bir tür ara gerçekliktir. Onun asıl büyüsü, ciddiyetten uzak gibi görünürken, ciddi bir biçimde ve gerçeğin ta kendisi kadar etkilemesidir insanı.
3.Kısım
Anlam Tutulması
Anton Çehov'un Tri Sestry oyunundan şu kısa diyaloğu dü- şünelim:
MASHA: Bir anlam yok mu?
TOOZENBACH: Anlam mı? (...) Şuraya bak; kar yağıyor. Bunun anlamı ne?
Kar bir ifade ya da sembol değildir. Anlatabildiğimiz kada- nyla gök kubbenin kederlenmesinin bir alegorisi değildir. Philip Larkin'in baharı
Bu kitap yine 2010 yılında okuduğum kitaplar arasında. Lisede edebiyat öğretmenim önermişti. Şimdi bakınca kendisinin ne kadar vizyoner biri olduğunu görebiliyorum. Tüm dönem serinin diğer kitaplarını da okumak istemiştik hatırlıyorum o zaman sanırım sadece ikinci kitabı bulabilmiştim ama içimde bir yerlerde her zaman beni heyecanlandırıyor. O mükemmel kurgulanmış distopik dünya, o dünyadan sıyrılma çabaları ve hayatta kalma yarışı hem dış hem iç dünyada beni çok etkilemişti. Sanırım bu kitabı hiç sıkılmadan tekrar tekrar okuyabilirim.
Suç, Ceza ve Vicdan Azabı
Nasıl başlık ama, mükemmel estetik duruyor değil mi ? Romanı ilk okuduğumda 12-13 yaşımdayken falan aklıma bu başlık gelmişti. “Ben olsam kitabın adını böyle yapardım” demiştim. İyi ki ismini ben koymamışım berbat olurmuş.
Neyse konumuz bu değil, kitabı incelemeden önce biraz vicdan azabını tanıyalım. Bu yazılar
çok başka bir kitaptı. cidden öyleydi.
benim için muazzam değildi ama içimde başka başka yerlere dokundu.
şimdi, öncelikle kitabımız hem ben dili hem tanrı dilinden oluşuyor. ben dili geçmişi anlatırken tanrı dili günümüzü anlatıyor. ve biz bu hikayede tuna, ada ve kumral üçlüsünün başından geçenleri okuyoruz. başka bir sürü özel karakterimiz var