İdam mahkûmu!
Tamam, neden olmasın? İnsanların, içinde işe yarayan tek şeyin şu cümle olduğu bir kitap okuduğumu hatırlıyorum, insanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar. O halde durumumda nasıl bir değişiklik oldu ki?
Hakkımda verilen karar açıklandığından beri, uzun bir hayata hazırlanan kaç kişi öldü! Genç, özgür ve sağlıklıyken, kafamın Grève Meydanı'na düşeceği günü göreceklerini sanan kaç kişi benden önce öldü! Şu an açık havada özgürce nefes alıp veren, keyiflerince dolaşan kaç kişi benden önce ölecek!
İdam mahkûmu!
Tamam, neden olmasın? Însanların, içinde işe yarayan tek şeyin șu cümle olduğu bir kitap okuduğumu hatırlıyorum, insanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar. O halde durumumda nasıl bir değişiklik oldu ki?
"Kürek mahkûmu olmak istiyorum. Beş ya da yirmi yıl, yahut omzumu kızgın demirle bağlayıp ömür boyu küreğe mahkûm etsinler. Ama hayatımı bağışlasınlar!
Bir kürek mahkûmu yürür, gider gelir, güneşi görmeye devam eder."
Bazı gelenekler saygındır. Eskiden, bir idam mahkûmu asılırken ipi koparsa hayat ona gülmüş sayılırdı. Bu yüzden affedilirdi. Ben bu geleneğe bağlıyım.
Neden erkek ve kadın olarak yaratıldığımız ve birbirimize gerçekten ihtiyacımız olduğunu, birbirimizi sevmek ve saygı duymakla da bu dünyanın çok güzel olacağını anlamakta zorluk çekeriz ki?...
İnsan iki kez doğabilir mi?
ömrünü, bedenini, benliğini avucuna alan tüm güçleri aşıp kendine bir beden, bir benlik yaratabilir mi? bu bedenin, bu benliğin de ötesine geçebilir mi?"
İşte kitap tam olarak bunu anlatıyor. kendini var etme savaşını ve kendinden çok toplum ile olan savaşını. doğumu, yaşamı ve ölümü...kitapta anlatılan sevgisizlik, şiddet, cinsiyet ayrımcılığı ve olayların yakın coğrafyada meydana gelmesi...
"erkekler kadının değerini bilemez firdevs, kendi değerini belirleyen kadındır."
Firdevs küçük yaşta ailesini kaybettikten sonra açlık ve tecavüzle tanışır, sonunda bir fahişe olarak yaşamaya devam eder, olaylar geliştikçe kıskaca girer ve kendisini sonunda bir cezaevinde idam mahkûmu olarak bulur. Çaresiz, umutsuz, ölümle yaşam arasında bir noktada.
Yağmurlu havada kurşuna dizilmek için iki asker arasında duvar dibine getirilen bir idam mahkûmu ensesinden girecek yağmur damlalarından korunmak için ceketinin yakasını kaldırır mı?
"Nerede okumuştum? Bir idam mahkûmu ölümünden bir saat önce, galiba şöyle düşünmüş: Eğer yüksek bir yerde, kayanın üzerinde, ancak iki ayağını koyacak kadar daracık bir yerde oturması gerekse, etrafında uçurumlar, ummanlar olsa, sonsuz karanlıklar, sonsuz bir yalnızlık, bitmez tükenmez fırtınalar hüküm sürse, o, bir arşınlık daracık yerde yaşamı boyunca, binlerce yıl, kıyamete kadar ayakta dursa, yine de öyle bir yaşayış, o anda öl- mekten daha iyidir. Yeter ki yaşasın! Yalnızca yaşasın! Her nasıl olursa olsun yalnız yaşasın! Ne yaman bir gerçek! Aman Tanrım, ne yaman bir gerçek!...
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve