Ama bu hayatta sevmediğin şey ne? Onu söyle.
- Her şey; durmadan öteye beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları, hele de açgözlülükler , rekabetler , dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler. Konuşmalarını dinledikçe insan budalalaşıyor.
Yüz yıl sonra hiçbirimiz burada olmayacağız. Bunca kavga, ihtiras, açgözlülük, hepsi ama hepsi boşuna. Yok olacağız, bize ait olan her şey de bizimle beraber yokluğa gidecek.
- Bu hayatta sevmediğin şey ne?
-Her şey; durmadan öteye beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları, hele de açgözlülükler, rekabetler, dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler.
Çok fazla insanın benzer deneyimlere sahip olduğuna inanıyorum. Bütün ruhumla iyi olmak istedim; fakat gençtim, tutkularım vardı. Ne zaman iyi olanı arasam yalnızdım, tamamen yalnızdım. Ne zaman kalben hissettiğim ahlaken iyi olma isteğimi dile getirmeye çalışsam aşağılama ve alayla karşılaştım. Ne zaman alçak tutkularıma yenik düşsem takdir, teşvik edildim. İhtiras, güç sevgisi, bencillik, zamparalık, gurur, öfke, intikam, bunların tamamı saygın addediliyordu. Kendimi bu tutkulara kaptırdıkça büyüklerim gibi olmaya, onların da benden memnun olduklarını hissetmeye başladım.
Ey sevgilim” dedi, “ey narin vücudunun, ipek saçlarının, donuk pembe dudaklarının değil, bütün ihtiras ve iptilalarının da bana ait olmasını istediğim sevgilim,
"Filanı seviyorum, falana aşığım, şundan hoşlanıyorum, onu da beğeniyorum..." Günlük konuşmalarımızdan bir kesit sundum size. Hayatımızın her anında bir şeylere sürekli bir sevi anlamı yüklüyoruz. Çünkü insan olmanın getirisidir sevmek. Peki sevginin ne olduğunu gerçekten biliyor muyuz? Sevginin de öğrenilmesi gereken bir gerçek
— Senin hoşuna giden hayat hangisi?
— Herhalde bundan başka türlüsü.
— Ama bu hayatta sevmediğin şey ne? Onu söyle.
— Her şey; durmadan öteye beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları, hele de açgözlülükler, rekabetler, dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler. Konuşmalarını dinledikçe insan budalalaşıyor. İlk bakışta zeki adamlar sanırsın, yüzlerinde ciddilik okunur, ama bütün söyledikleri şu biçim şeyler: "Falanca veya filanca, bilmem ne satın aldı, bilmem neresini kiraladı." Başka birisi: "Aa! olur şey değil; niçin acaba?" Ya da: "Falanca dün akşam kulüpte müthiş para kaybetti, bir başkası üç yüz bin kazandı." Bıktım bunlardan. Bunlar arasında insanlık, nerede? İnsanlığın yüceliği, bütünlüğü nerede kaldı? İnsanlık ufak paralar haline gelmiş.
.
Sözdeki ihtişam mı,
Özdeki ihtiras mı?
Gayrımeşrû içime konulmuş, ha var ha yok!
Ne'ydi pu'suya yatan..?
Aşk mı, heves mi,
Cesaret mi..?
Avcı korkak, yâr âsi maral, ha sen ha ben!
Kimdi tut/sak..?
Susan mı,
Azalan mı,
Kalan mı,
Kaçan mı..?
Suç'suz bir yüzde; ha ah ha af!
// Yusef Masadow //
Bir insanı canavarlaştıran şey fiziki görüntüsü değil, düşünceleriydi. Fanatizm, ihtiras, aşırı dincilik, politik yobazlık ve ırkçılık insanı insan olmaktan çıkarıyordu.
Kitapta beni en çok etkileyen Samim karekteri üzerinde durmak istiyorum. Samim "Simeranya" adında bir kitap yazar. Kitabında yüz elli yıl sonra var olmasını isteği ütopik bir dünya tasarlar. Burada hastalıklara karşı geliştirdiği tedavi yöntemleri bugün Bioenerji, thetahealing,neroterapi gibi son zamanlarda popüler olan bir çok tedavinin temel özelliklerini anlatması son derece ilginç. Samim bazen de Sherlock Holmes' i aratmayacak derecede vakaları çözmesi hayranlık uyandırıcı. Kitap polisiye, korku, aşk, ihtiras, sadakat vs konularını mükemmel işlemiş. Peyami Safa nın en çok beğendiğim romanı "Yalnızız" oldu.