Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ihtiyar

ihtiyar
@ihtiyar
Sıkı Okur
Sınırlı karakterlere sığmayan bir karakter miyim diye endişelendim... #65954273
An
Devraldığı ve devrettiği, gördüğü, unuttuğu ve hatırladığı, başa, en başa döndüğü, sonu ona hatırlatacak kadar başa döndüğü, ânın bir hamur gibi iki yana eskiye ve sonraya saniyede yayıldığı, ortaya hep bir şeylerin konduğu ve yendiği, çarçabuk bittiği âna şaşarak baktı. Demin, ânın hikâye olduğunu yani geçmiş, çoktan bitmiş bir hatırlatma olduğunu ânın bu hatırladığı âna denk düştüğünü an içinde gördün, an içinde kaybetti.
Sayfa 374Kitabı okudu
Reklam
Şerbetçi ol
“Bak her ince adam gibi sen de içince suskunlaşıyorsun er Aziz, bayağı adam tersidir, biliyor musun?” demişti. Aziz albayın “biliyor musun”larına hiç “biliyorum,” demeyerek albayı memnun ederdi. Baba çünkü öyle öğretmişti. Sevilmek isteyen bilmiyorum der, sevilmeye hakkı olduğunu düşünen ve bunu tahsil edebileceğini düşünen dangalak, “Tabii biliyorum,” deyip hatta eksiğini imsakını da ilave eder. “Duruma göre ver Aziz can, duruma, şerbetçi ol. Allah bile adamına göre veriyor. Veren zavallı kendinden memnun olunsun istiyor, sen de öyle yap, halifeliğin şanındandır,” der, güler, öksürür, anlatırdı.
Sayfa 373Kitabı okudu
Baba'nın, “Ben ile gene idare edilir de beni bana ile iş zorlaşıyor, insan ne mal olduğunu bilir, mesele bildirmemekte," dediği aklına geliyor, gene Baba nın, Bu işler Aziz can sır değildir, sıkıntıdır inan ki. Yani bu dediğime de tam inanma ama sır, sırsız olduğumuzu kimsenin bilmemesidir, buna kendimiz de dahiliz. Sırsızlık ifşa
Sayfa 342Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Doğal İnsan
En şaştığı şey doğal insandı. Bir evin önünde iki yaşlı adamın dünya çok olağan bir yermiş, kendilerinin de orada olmaları, o işlerle meşgul olmaları çok olağanmış gibi, söyledikleri tam söylenecek şeymiş, anladıkları zaten anlatılanmış gibi söze durmaları, ihtarları, gülüşmeleri, şaşkınlıkları... en çok tuhafına giden şeylerdi. Bu ne idi böyle, nasıl olurdu? Bu intibak nasıl olmuştu? Ellerinden bir şey kaymayanların elleri ne tür ellerdi? Aziz ağaçları ve taşları bile tedirgin ve müteyakkız görüyordu, yerin örtüsü bile tedirgin ve kaygandı, kedi bile kulağı ve kuyruğu ile tetikteydi, suların akışı bir gitme rahatlığıydı, nasıl olsa işte akıyor gidiyor, handiyse bitiyorum, varacağım yerin yolundayım, artık kimi neyi sularsam hükmünde iken insan, işte şu insan bütün bunların sahibi olduğu zannı ve muhkemliği ile dağa baksa dağa söylüyor, birbiri üstüne yığılı taş duvarİarın yanından onu ilk oraya koyan olarak geçiyor, hiçbir şeyin yapışmadığı kadar dünyaya zamklanıyordu. Dünya bu zamktan kurtulmak için her sabah, her akşam rüzgârlarla silkiniyor, yağmurlarla yıkanıyor, karla ovunuyor, titriyor, ilk hali ile yalnız, mağrur, sessiz olacağı zamanı bekliyordu.
Sayfa 335Kitabı okudu
Zulüm
Aziz, kadın kapıyı açınca hemen eline davranıp, “Seni yoklayamadım teyze kusura bakma, ev çok haraptı, çok işi vardı, hâlâ var, bir damdayım bir kapıda, üstelik burhandayım biliyorsun,» diye söylemeye başlamıştı ki, kadın Aziz'e onun en korktuğu bakışla, dünyanın ve kuralların gerçek sahibi bakışıyla bakıp eliyle geç der gibi bir işaret yaptı. Aziz kıpkırmızı kesildi ve hemen öfke kuyusuna düştü. Ne geldim kapılara da sonraki günlerimi de her uğrayamadığım günü de temlik altına kendi elimle aldırdım, ne bunca açıklama ile karşımdakini birdenbire müdür tayin ettim diye dertten başı tutuştu. Kimi bir anlığına nezaketen o koltuğa oturtsan oturttuğun bir saniyede ceza kesiyor, bir dakikada ferman imzalıyor, beş dakikada yeni kararname çıkartıyordu. Sağ olasın beni layık gördüğün yere deyip bir bakıp oturmadan gene karşısına eşit olarak geçen yoktu. Hatta bir kere bir anlığına edinilmiş mevkii müktesep hak sayıyor, daha da kıpırdamıyor, hatta terfi bekliyorlardı. Sade tekfir kimseye yetmiyor, hükmeden, ip geçiren, hapse tıkan, küreğe koşan olmak istiyor, olabilseler dahi memnun olmuyorlardı. Zulüm en tatminsiz zevkiydi insanın, hem alışan elini çekemiyor hem ettikçe susuzluğu artıyordu. Aziz kaç defa bu bakış sahiplerine, “Lütfen böyle bakacağına beni öldürür müsün, çok makbule geçecek,” dediyse de hor gören ve kestiği cezayı beğenmeyen bakışı kıramamıştı. Dünyada eline bir ateşli silah, bir kılıç geçirse ilk saldıracağı şey bu bakış olacaktı, bakışlara ateş etmek, onları doğramak istiyordu.
Sayfa 329Kitabı okudu
Reklam
İnsan
İçine bir söz düşen insan bozuluyordu, kırılıyordu, kinleniyordu, bir şey işiten hemen kendinden dışarı çıkıyor, bir bozuk yuva görünce oraya hücum eden karınca gibi bozgunculuğa koşuyordu, azcık övülse gerneşiyor, azcık geri düşse güceniyordu, Belki süt bile daha dayanıklıydı.
Sayfa 324Kitabı okudu
Büyük
Gördüğü büyük adamları bir bir gözünün önüne getiriyordu, hepsi küçülüyordu, büyük böyle bir şey değildi. Dünya büyüğü çok küçüğe yutturulan bir haptı sanki. Büyüğü ve büyüklüğü hayal edemeyen an'ın içinde hiç kalmamış olana, kendi ruhuna kendi bile seslenmemiş olana cılız bir muhataptı sadece, ama büyük o değildi.
Sayfa 294Kitabı okudu
“Biz de böyle mutluyuz, vallahi biz böyle mutluyuz,” diyen Veysi Amca'yı andı. Baba Veysi Amca'ya, “Ya Veysi Dede ne yapacaksın kendi âşık olamayan âşık olana âşık olarak bu kervana katılacak, ne yapacaksın. Biz Allah'a âşık olamıyoruz ki, ateşin öyle tutuşanı bizde yok ki ama Hz. Pir gibi tutulabilmiş olana, yanabilmiş olana mest oluyoruz biz de, yani daha serin bir ateşin ikinci halkasında dönüyoruz, yine de pervane oluyoruz işte. Kavuşamıyoruz ama işte kavuşmanın ateşi bile bizi ısıtıyor, görüyorsun, hikâyesi, sözü, varsa yalanı bile bizi ısıtıyor, aslına nasıl dayanalım değil mi? Haklısın Veysi Dede hep haklısın biz de böyle mutluyuz. Bizi şirkte sananlar, tutulmuşu yok sayanlardır, âşığı hiç edip beğenileceklerini zannedenlerdir, kimse sen bile ben bile feda olanı unutmazken Allah unutur mu? Biz de ilk cevhere ulaşıp yanmayı isterdik, derdimiz de o ama bunlar iç içe daireler, ilk çembere kadar ulaşıp yanana, gerçek âşığa ne mutlu, sonra onun etrafında dönene de ne mutlu, sonra onun etrafında dönene de ne mutlu, hepsi bir cevhere dönmüyor mu, gücü nispetince, bu şirk midir Veysi Dedem, bak biz de böyle mutluyuz, gözümüz ne olsa gördü, aslı değilse de kurusunu gördü, yanarken değilse de sönmüşünü gördü ve onu tekrar uyandırdı, değil mi, biz de böyle mutluyuz,” der kendi sözünün peşine düşerdi.
Sayfa 295Kitabı okudu
Kalp yaması
“Ben,” demişti bir kere, “insan kendini yenemez diye duydum, kendi olursa tabii yenemez, başkası olup kendimi yeneceğim, üstelik başkası beni bilmez diye seviniyorum ama bildiğim benim de elime gelmiyor, bildiğim anladığım olunca gözümün önünde değişiyor,” demişti. Aziz onu yani Abdül'ü kendine bir kalp yaması gibi sevmişti. Çok göze batmadan ondan her gün bir tuhaf cümle duyuyor, kendi de onu ayıplamayacağını bildiği Abdüle bir mahremini, olmadık bir duygusunu söyleyiveriyordu. Abdül, “Seninle insanlaşıyoruz galiba,” demişti. Şimdi bu yaraların, akarların ve sızıların yanından yine kendinden eminlerin ve şaşmazların yanına varmayı canı hiç istemiyordu. Abdül ile konuşurken bazen taşın taşa sürtüşü gibi kesik ve yanmaya hazır, ısınmış sözler duyuyor, bir gizli toz havalanıyor, Aziz bunu görüyordu. Ve kırığa, yanığa, eksiğe hayran bir bakış içinde büyüyor, gözlerinin önüne çekiliyordu.
Sayfa 290Kitabı okudu
Ağlamak
Ağlama geçer gibi olurken sebep olan duyguyu da faydalı alüvyonları önüne katan sel suları gibi götürüyor, bıraktığı yeri çoraklaştırıyordu. Aziz ağlamadan evvelki hali ile sonrasında kendinde bir kuraklık buldu. Gövdesini ellese yarıklara, sert çatlaklara değecek gibiydi.
Sayfa 262Kitabı okudu
Reklam
Acınacak olan
“Azizim oğulcuğum, kimse kimsenin hakkını yiyemez, yani birinin yediği illa hak değildir, zıkkımdır, kendi başını yiyordur, acele etme, sana demiyorum ama vazgeçtim sana da diyorum sen de acele etme. O onun yemi, bu da ölçülü verilmiş öbürünün. Çokluğun hayranı olmak, çokluğu bereket sanmak da bıkılmaz bir illet. Bir gece ahırda duramayan adamın hakkı nedir peki, bu tahammülsüzlüğün yeri neresidir peki, kendini de başkasını da ölçmekten bu kadar aciz bir canlının, yollara inanmayan, zamana hürmetsiz, maceraya sağır bir adamın yanındaki ineklere acımıyor musun, acınacak olan onlar,” dedi.
Sayfa 258Kitabı okudu
Sigara
“Oğlum köylü ve taşralı erkek sigara içmeye mecburdur, fakir de mecburdur, hem de böyle yercesine, kimse ona bir şey diyemez. Şu avucun içinde saklanan, derin içe çekilen sigara var ya, işte o o adamın yapamadığı her şeydir. Gidemediği her ver onunla ciğerinin en ucuna gider, olamadığı erkek onunla bari ölsün diye kurutulur, denize değil, okyanusa değil, hamam kurmasına banyo küvetine yüzsün diye atılan erkek yok oluşunun, hiç var olamayışının acısını kendi üstüne basa basa onunla söndürmeye çalışır. Canlanmayacağını o kadar bilir ki, böyle dumanlı bir adım olarak boz bulanık renklerde ceketi pantolonu ile sokakları sürüyüp geçip gideceğini o kadar bilir ki, kendine o yüzden o kadar bakamaz ki, kafasını o kadar kaldıramaz ki ne varsa işte böyle içine, derine, ciğerine çeker. O içecek, mecbur. Bu şehirli, derdi zoru olmayan itoğlu itlerin sigarayı ellerine almamaları lazım, sigara onlar için değil. Bir şeyi olan öbürünü bırakacak. Sokakta bak tek başına yürüyen, hâlâ da bir büyük veya birisi gene de görür diye avucunun içinde sigarasını saklayan o zayıf, kederli yarı ölü adamların o dumanı içlerine çekişlerine bir bak. Onu onun elinden alamazsın. Bunu başkasına da yakıştıramazsın. Acıdır ama acının da bir yakıştığı var. Bu da dünyanın sanatıdır.”
Sayfa 237Kitabı okudu
İnsan zihindir
"Bak Aziz can, sana okuyacak tekrar edilecek bir şeyler veririm kanatlandım sanırsın, bir tekrar veririm başın döner kaybolursun, ibadete koyarım öyle böyle terbiye olursun, ezilirsin suyun çıkar, pek çok şey yapılır ve sen aslında bir şey, gerçek manada bir şey olmazsın anlıyor musun? Tavrın değişir, evet, isteklerin törpülenir, çevre seni
Sayfa 215Kitabı okudu
Benim beklediğim en mutlu sözde baharım meğer çoktan bitmiş, gelecek zannettiğim geçip gidenmiş, olacak zannettiklerim olanlarmış.
Sayfa 144Kitabı okudu
Kendinden içeri
Aziz gidip oturdu ama izlendiğini bildiği için camdan bakıyor gibi yapıp arkasını dönerek oturdu. Elbette camdan dışarı değil, kendinden içeri bakıyordu. Şu birikmiş kirli kar da oydu, kirli duman da, geniz yakan hava da oydu, kırık merdiven de, yarım müştemilat da oydu, topal hademenin bacağı da. Her eğrilik ve çirkinlikte, her sakatlık ve alillikte kendini gördü, tanıdı, kırıkça selamlaştı.
1.184 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.