Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Düşüne düşüne, yeni dönemin de eski dönemden farklı olmadığı, herkesin gölgesinden korktuğu yeni düzenin de muhaliflerini vahşi yöntemlerle ezdiği sonucuna vardı. O zaman Kızıl Sultan'ı deviren ihtilalin sebebi neydi? Hiçbir şey değişmeyecekse niye yaşanmıştı bunca altüst oluş?
Bu durumu kınamayan yok gibidir.Hatta Sultan 2.Abdülhamid'in düşmanları bile!..Bunlardan biri olan Dr.Rıza Nur: "İttihatçılar,âsî başlarını toplayıp asmışlar ve yine hükümeti ele almışlar.Meclis'i toplayıp Abdülhamid'i hall'e karar vermişler.Yahudi Karasu ile Arnavud meb'us Esad Paşa Topdânî'ye gönderip Padişah'ı da fecî bir leke ile hapsettirmişler.Türk tarihi burada fecî bir leke ile berbat edilmiştir.Koca bir saltanatın Türk Padişahı pek adî bir Yahudi ile Esad Paşa gibi kaatil,rezil bir Arnavud'un eliyle tahttan indirilmiştir. Âferin İttihatçılar!..
Reklam
Bizi bolluk içinde yaşatan, ekmeği eti beş kuruşa yediren Padisahim, bizleri yetim bırakıp nereye gidiyorsun?
Sayfa 249Kitabı okudu
Osmanlı ordusunda Prusya ekolü
Abdülhamid döneminden itibaren (1876-1909) Alman modelinin açıkça yeğ tutulması olgusu 1908'den sonra Jön Türk iktidarı sırasında do­ruk noktasına ulaştı. 1882'de, Alman Genelkurmay Başkanı Helmuth von Moltke, en iyibsubaylarından oluşan Albay Koehler komutasındaki bir eki­ bin Osmanlı ordusunu yeniden yapılandırmak üzere İstanbul'a
Eserlerimiz yurt dışına en çok "Üç Abdül Dönemi" diye anılan üç sultan döneminde ( Abdülmecid, Abdülaziz, II. Abdülhamid) götürülmüştü.Bunların içinde en çok da II. Abdülhamid ile Osman Hamdi Bey döneminde yağmaya tanık oluyoruz.
HARF DEVRİMİ
Latin harflerinin, kendini gizleyen bir taraftarı da Sultan II. Abdülhamid’dir. Ona göre, “Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni ise harflerimizdir.” Sultan Abdülhamid, “Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur” demektedir.
Reklam
Atış talimindeki bu anlaşılmaz ihmali Sultan II. Abdulhamid'in zamanına yüklemek lazımdır. Çünkü suikastlerden, askeri ihtilallerden korkan Padişah, barış zamanında askerin eline tek hakiki merminin bile verilmesini kati surette yasak etmişti.
Kıbrıs'ın kaybı Abdülhamid Hannnnn....
"Ezeli düşmanımız Rus orduları Balkanlar üzerinden sarkarak İstanbul'un burnunun dibine kadar gelmişti. Yeşilköy'de karargah kurdular. İstanbul şehri düştü düşecekti ve kurtulmak için bir çare yoktu. Ruslarla çok ağır şartları olan bir anlaşma imzalandı. En çok ağrıma giden ise koskoca Osmanlı padişahı olarak Rus orduları kumandanı Grandük Nikola ile görüşmeye gitmemdi. O zor dönemde yine bu büyük ülkelerin menfaatlerini çatıştırmayı düşündüm .. Biliyordum ki İngilizler bu anlaşmadan son derece rahatsız. Marmara'da İngiliz gemileri dolaşmaya başlamıştı. Sonunda Ruslara karşı denge oluşsun diye yüz yıllığına Kıbrıs'ın idaresini onlara vereceğimi söyledim. Mülkiyetini değil idaresini. Mülk gene bizimdi ama ah İngiliz! Diyorum ya bir yere parmağını koydu mu bir daha çıkaramazsın diye."
Benden sonra gelenler
Benden sonra gelenler bu devleti on yıl idare ederlerse yüz yıl idare etmiş gibi sevinsinler.
Sayfa 241Kitabı okudu
Yalnız kendisi değil saraylıları ve kapı halkının hepsi öyle. Bazen, acaba biz bu insanlar hakkında yanlış şeyler mi duyduk, rivayetler mi bizi yanılttı diye düşündüğüm oluyor ama aklıma hemen yaptığı zulümler geliyor. İnsanlar iktidardayken ayrı, düştükten sonra ayrı diye düşünüyorum. Köşesine çekilmiş masum bir ihtiyar gibi görünse de nicelerinin ahı var üzerinde.
Reklam
Tevfik Bey, II.Abdülhamid dönemi de dahil, Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinde önemli vazifelerde bulunmuş bürokratlardan biridir. Maliye ve Ayan Nazırlığı da üstlendiği görevlerarasında olan Tevfik Bey, hatıralarında İtibar-ı Milli Bankası’nın İngilizler tarafından kontrol altında tutulduğunu yazar
O dönemde İttihadçılar'la, muhalifleri arasında aşırı siyasileşme yaşandı. Bir taraftan da grupların kendi içlerinde hizipleşmeler oldu. Orduya, memuriyete, mekteplere siyaset girdi. Devletin ve milletin çıkarları yerine partilerin çıkarları öne çıktı. Bu dönemde söylenildiği iddia edilen "Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin" sloganı siyasileşmenin nerelere vardığını gösterir. Siyasetin günlük ihtiyaçlarını karşılamak için hukuk ve devlet gelenekleri bir tarafa bırakıldı. Yapılması düşünülenler kanunlarla çakışınca Enver Paşa'nın söylediği "Kanun yokmuş! Yap kanun, var kanun!" sözü bu dönemdeki anlayışı gösterir. II.Abdülhamid'in özgürlüklere engel olduğu, istibdatla devleti yönettiği eleştirisiyle iktidara gelenler, zamanla daha sert bir yönetim tarzı uyguladılar. Eleştirilere kulak kapatılıp, muhalifler ezildi. Devlet işlerinde makul ortadan kayboldu, aymazlık arttı.
Dünyada her zaman kendi anladığının en doğru olduğunu düşünen ve kendi gerçekliğini hakikat sayarak başkalarına dayatan insanlar olmuştur.
Sayfa 183 - MottoKitabı okudu
İstanbul’a geldikten sonra II. Abdülhamid ile kurduğu ilişki sayesinde nüfûz ve itibarını artıran Şeyh Zâfir Efendi bazı siyasi görevler de üstlenmiş, Tunuslu Hayreddin Paşa’yı II. Abdülhamid’e tavsiye etmiş ve İstanbul’a getirilmesini sağlamıştır.
Şazelli Tarikatı ve Şeyh Zâfir
II. Abdülhamid’in teveccühüne nail olan bir diğer tarikat şeyhi Şâzelî-Medenî tarikatı şeyhi Muhammed Zâfir b. Muhammed Hasen b. Hamza Zâfir el-Medenî’ydi (1829-1903)316. Cezayir, Tunus ve Fas’ta faaliyet gösteren Şâzelî tarikatının lideri Şeyh Zâfir’in kardeşi ve akrabaları II. Abdülhamid’in mesajlarını Libya’nın (Senusilere) ileri gelenlerine iletmiş, kendilerinden Halife’ye bağlılıklarını devam ettirmelerini istemişlerdir. XIX. yüzyılda İstanbul’da rağbet gören Şâzelî-Medenî tarikatı II. Abdülhamid döneminde önem kazanmıştır. Şeyh Zâfir’in tekkesi de Ebü’l-Hüda gibi Yıldız sarayının yakınında yer almaktaydı. Şeyh Zâfir Efendi İstanbul’a iki defa gelmiş, ikinci gelişinde temelli burada kalmıştır. İlk gelişi Cezayir ve Tunus’u ziyaret etmesiyle ilişkilendirilmiş, Kuzey Afrika’yı iyi tanımasının II. Abdülhamid tarafından İstanbul’a davet edilmesine vesile olduğu öne sürülmüştür. Şeyh’in İstanbul’a ikinci gelişi hakkında çeşitli rivayetler mevcuttur. İlki; 1875’de Mahmud Nedim Paşa tarafından getirildiği, ikincisi ise 1876’da II. Abdülhamid tarafından getirildiği şeklindedir. 1875/1876’da İstanbul’a gelen Şeyh Zâfir Efendi’nin 1887’de Ertuğrul Tekkesi’nin inşasına kadar Unkapanı’nda bulunan Şâzelî Tekkesi’ne yakın bir evde ikâmet ettiği öne sürülmektedir
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.