Önce iki kelime: "Can Elması." Sonra da ışıl ışıl elmaslar arasında mat bir cümle: "Sevdiklerinizin Küllerinden Mücevher Yapıyoruz!" Vitrindeki cümle yalnız mat değil, zehirliydi de. Dikkat çekmeye yarayan bir reklam cümlesi olduğunu sandım önce. Ta ki kuyumcu kapıyı açıp içeri buyur edene kadar. Meğer vitrindeki kolyeler, yaka iğneleri, küpeler ve yüzükler insan cesetlerinden yapılıyormuş. "Lifegem" isimli bir Amerikan şirketi (Hayat Mücevheri Can Elması da denilebilir) ölü bedenlerin yakıl- masından elde edilen küllerden elmas üretiyormuş. Bu küllerden en az 200 gramlık bir bölümü yüksek ısıya tabi tutuluyor, karbon atomları "yakalanıp" yüksek basınçla yuvarlak, kare, dikdörtgen şeklinde takılara dönüştürülüyormuş.
(...) liberal ateistlerin zannettiğinin aksine, birilerinin bir din uydurup, insanları buna inandırıp, sonra da bu aldatmaca sayesinde çalışmadan refah içe­risinde asalak bir hayat sürmelerinden ve her gün kendi aralarında yoksullarla dalga geçmelerinden daha karmaşık bir mesele oldu­ğunun altını çizmek istiyorum. İnsanlık tarihinin bu aşamasında insan toplumunun aklı henüz dinsel ve dinsel olmayan düşünce diye iki parçaya ayrılmış değildi. İnsanın maddeye dair tüm dü­şüncesi bir ölçüde dinseldi. Egemen dinsel düşüncenin maddey­le bağını böylesine kesmesi, kendisini onun üzerine yükseltip ona yabancılaşması, egemen sınıfın yabancılaşmasının düşünce dün­yasındaki izdüşümüydü. Egemenler, kendilerini alkışlayan mito­lojileri yalnızca eşitsiz düzenin sorumluluğunu tanrılara atarak onu meşrulaştıran bir aldatmaca olarak yaymıyor, egemenlikleri sayesinde çalışmadan yaşamanın nasıl hakları olduğuna inanıyor­larsa bunun öyküleştirilmiş hallerinin de doğruluğuna inanıyor­ lardı. Bu, zaman zaman ezilenlerin de kendi özgürleşme arzula­rını dinsel biçimlerde ifade etmelerine ve gerekçelendirmelerine neden olsa da son tahlilde, maddeye dair materyalist düşünce­lere toplumda ayrı (ve devrimci) bir alan açılması anlamına geldi.
Sayfa 83 - Yazılama Yayınevi, 3.Baskı, Aralık 2022.
Reklam
Demek ki insanoğlu çeşit çeşit idi. Kısa sürede tanıdığınız iki kişiden birinin içini dışına çevirdiğinizde diğeri karşınıza çıkabiliyordu. Hayat da bu insanlar arasında kendi kişiliğinizle var olmaktan ibaret değil miydi zaten!?..
Hayat, hayattır. Tek servetimiz ve tek lanetimizdir. Yaşıyoruz, Monique; her birimizin kendi özel, biricik hayatı var, değiştiremeyeceğimiz geçmiş tarafından belirlenen ve sırası geldiğinde, azıcık da olsa, geleceği belirleyen hayatı. Kendi hayatı. Sadece kendisine ait olan, iki kere yaşanmayacak olan ve hiçbir zaman tamamıyle anladığından emin olmadığı hayatı
Sayfa 25
Elimizin kolumuzun gerçekten bağlı olduğu, yaşamın bizim adımıza karar verdiği iki önemli olay vardır: Doğum ve ölüm. Birinde hayatın başlangıcında, diğerinde ise sonundayız.
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizde.Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye irademiz vardı?
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.