Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Oligarşi Üzerine
(7) - Sonraki devlet şekli oligarşiydi galiba? - Oligarşi dediğin düzen hangisi? - Gelir üstünlüğüne dayanan devlet. Zenginlerin d yürüttüğü, fakirlerin hiç karışmadığı düzen. - Anladım.
Sayfa 279Kitabı okudu
Sahi bütün bu olan bitenlerde kimdeydi kusur? Kimdi bütün bu büyük yıkımın müsebbibi? Ne zaman değişmişti tarihin akışı? Nerede hata yapılmıştı? Saltanat rejimi kötü olduğu için mi kaybetmiştik? Kaybettiğimiz için mi saltanat rejimi kötü olmuştu? Yeni devre ayak uyduramamaktan söz ediyordu herkes. Ne zaman başlamıştı bu yeni devre ayak uyduramama meselesi? Fatih Sultan Mehmed’in zamansız ölümüyle mi? Birbiriyle kavgaya tutuşan iki şehzadesinden Cem Sultan’ın değil de, II. Bayezid’in galip çıkmasıyla mı? Yoksa Yavuz Sultan Selim’in halife olması mı mahva sürüklemişti bizi? Kanuni mi yapmıştı en büyük hatayı, Şehzade Mustafa’yı öldürerek? Belki de bir saray entrikası neticesinde yeniçerilerin Genç Osman’ı ahlaksızca ve hunharca katletmesiyle başlamıştı bu lanet. Lale Devri’nde saray hâzinesi har vurup, harman savurulduğu için mi fakirleşmiştik? Ya da zaten en başından beri aksak bir iktisadi yapıyla mı idare ediliyorduk? Nerede kaptırdık Batılı devletlere üstünlüğü? Yoksa Batılı devletlere hiç özenmemeli miydik? II. Mahmud mu soktu bizi bu hatalı yola? Bir ihanet vesikası mıydı Tanzimat Fermanı? Abdülaziz haklı mıydı? Bize göre değil miydi meşrutiyet? İyi ama bugün medeniyetin öncülüğünü yapan ülkelerin hepsi bu yolu seçmemiş miydi? Bu yolu seçmeyen ülkelerin hepsi bizim gibi fakirlikten ve cehaletten kırılmıyor muydu? Yoksa Abdülhamit’in söylediği gibi acele mi etmiştik? Millet daha hazır değil miydi sultanın yanında bir de meclis olmasına? Biraz daha beklesek daha mı iyi olacaktı
Reklam
Toprak hem anadır tabiata hem mezar, doğduğu rahimdir onun gömüldüğü yer; rahminden doğan türlü türlü çocukları emzirirken görürüz göğsünde: Bir çoğu zengindir erdem bakımından, erdemsiz olan yoktur, ama başka başkadır hepsi. Otlarda bitkilerde, taşlarda, bunların gerçek niteliklerinde bulunan o güçlü çekim pek büyüktür ha! Yeryüzünde yaşayan en kötü şeyin bile özel bir iyiliği dokunur yeryüzüne. En iyi şey bile, güzel kullanıştan yoksunsa, gerçek sonuçtan kaçıp ulaşır kötülüğe. Kötü kullanılırsa, erdem kusura döner; kusur da bazan bir eylemle yükselir. Şu narin çiçeğin taze yapracığında zehir de barınır, iyileştiren güçler de: Çünkü bu koklanırsa, her bir uzvu dinç kılar; ağza alınırsa, dondurur bütün duyularla yüreği. Otlarda olduğu gibi insanın içinde de karargâh kurmuştur böyle çatışan iki kral: biri erdem, öbürü kaba istem. İkisinden kötüsü nerde ağır basarsa, kurt kemirip çürütür o bitkiyi tezelden.
“Doğ­ru­lu­ğu ne den­li gök­le­re çı­ka­rı­yor­lar! San­ki dün­ya­da bun­dan baş­ka me­zi­yet yok; ama fu­ka­ra­nın ma­lı­nı yö­net­me­ye kalk­tı­ğın­dan be­ri ser­ve­ti­ni el­bet­te iki üç ka­tı­na çı­kar­mış olan bir ada­ma kar­şı iti­bar­da, say­gı­da yi­ne ku­sur yok!”
Şunu iyi bil ki, yalan, bizâtihi kendisinden değil, muhataba ya da başkasına zarar verdiği için haram kılınmıştır. Yalanın en az derecesi, haber verenin kendisi de öyle olduğuna inanarak bir şeyi olduğundan farklı aktarmasıdır. Böylelikle o şey hakkında bilgisiz sayılır. Bazan bu durumda başkası zarar görebilir. Bazan da bilmemekte fayda vardır.
Sayfa 139 - SEMERKAND / ²⁴⁰ Bu zat Ömer b. Abdülaziz'in kâtibidir (Zebîdî, İthaf, 9/266). ²⁴¹ Ebû Davud, Edeb, 50; Ahmed, Müsned, 6/404.Kitabı okudu
Allah Resûlü'nün huzurunda da pek çok şiir okunmuştur. Şayet incelense onlarda da abartılı ifadeler bulunabileceği halde, Peygamber Efendimiz (s.a.v) okumalarını yasaklamamıştır. Hz. Âişe (r.ah) anlatır: "Bir gün Allah Resûlü pabuçlarını dikiyordu. Ben de oturmuş yün eğiriyordum. ¹⁵¹ Baktım ki mübarek alınları terliyor, terinin de nurdan damlalara dönüştüğünü görünce şaşakaldım. Bunun üzerine bana baktı ve, "Neye şaşırdın?" diye sordu; ben de, "Ey Allah'ın Resûlü! Sana baktım, mübarek alnın terliyor, terler de nura dönüşüyor. Eğer Ebû Kebir el-Hüzelî seni görse, söylediği şiire senin daha lâyık olduğunu anlardı" dedim. Peygamber Efendimiz (s.a.v), "Onun söyledikleri nedir?" diye sorunca, şöyle dedim: O şöyle söylerdi: "O, her türlü kusur, ayıp ve hastalıklardan uzaktır. Onun yüz hatlarına baktığın zaman, yağmur dolu bulutun şimşeği gibi ışık saçardı." Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v) elindekini bıraktı, kalktı, bana doğru yöneldi ve iki kaşımın arasından öptü, sonra da, "Ey Âişe! Allah sana hayırlar versin. Beni öyle sevindirdin ki, ben seni böyle sevindiremedim" buyurdu
Sayfa 98 - SEMERKAND / ¹⁵¹ Yün ve pamuk benzeri bir şeyi iplik konumuna getirmek. ¹⁵¹ Beyhakî, Delâlilü'n-Nübüvve, 4/208, 211.Kitabı okudu
Reklam
Allah Rasûlü arzumuzu sordu. Ben de durumu aynen ( ev işlerinde bana yardımcı olabilecek bir hizmetçi isteğimi) naklettim. Allah Rasûlü birden uhrevîleşti ve şöyle dedi: "Ya Fâtıma, Allah'tan kork ve Allah'a karşı vazifen de kusur etme! Allah'ın omuzlarına yüklediği farzları hakkıyla yerine getir. Kocana da daima sâdık ve itaatkâr ol! Onun hakkını gözet! (Yani senin iki vazifen var: Allah'a karşı kulluk etmek ve sonra da kocana itaatte bulunmak.) Sana istediğinden daha hayırlı bir şey söyleyeyim mi? Yatağına girmek istediğin zaman, 33 defa Sübhanallah, 33 defa Elhamdülillah, 33 defa ya da 34 defa Allahu ekber de. Bu senin için daha hayırlıdır." Hz. Fâtıma diyor ki: "Bu tesbihatı yapmaya başlayınca işlerim hafifledi, gücüm ise daha da ziyadeleşti."
Okuyucunun önüne aynı kitabı iki kez koymak gibi bir hileye başvurulmamalıdır. Bu kusur kendinde görülmesi gereken bir beceriksizliktir.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.