Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kusur arayan bir insan olmak yerine, iyiyi arayan bir insan olmaya çalışın. Bunu bir alışkanlığa dönüştürürseniz, dünyanız harika bir biçimde bambaşka bir yere dönüşecektir.
Doğ­ru­lu­ğu ne den­li gök­le­re çı­ka­rı­yor­lar! San­ki dün­ya­da bun­dan baş­ka me­zi­yet yok; ama fu­ka­ra­nın ma­lı­nı yö­net­me­ye kalk­tı­ğın­dan be­ri ser­ve­ti­ni el­bet­te iki üç ka­tı­na çı­kar­mış olan bir ada­ma kar­şı iti­bar­da, say­gı­da yi­ne ku­sur yok!
Reklam
Parmaklarını iki gözünün üstüne koy: bir şey görebilir misin? İnsaf et! Sen görmesen de dünya yok değildir. Kusur, ancak şom nefsin parmağında. Kendine gel! Gözünden parmağını kaldır da ne istiyorsan gör!
Hiç kimse sahip olmadığı şeyi yitiremez.
İyilik ve kötülük cehaleti yüzünden insanların bazı davranışlar acınası olabilir fakat bu, siyahla beyaz farkın ayırt edememeye mahkûm bırakılanınkinden daha fena bir kusur degildir. Üç bin yıl ya da bunun binlerce katı fazlasını yaşayacak olsan da hiç kimsenin halihazırda sürdürdüğü hayattan başka bir hayatı kaybetmediğini ve kaybetmekte olduğu hayattan başka bir hayat yaşamadığını unutma. Bu yüzden hayatın en kısası da en uzunu da aynı kapıya çıkar. Çünkü şimdiki zaman herkes için aynıdır, bu yüzden geçmiş zaman da aynıdır ve yitip giden sadece bir andır. Herhangi biri ne geçmişi ne de geleceği yitirmemiştir. Birinin sahip olmadığı şeyi, herhangi birisi nasıl söküp alabilir ondan? Bu yüzden şu iki şeyin unutulmamış olması gerekir: ilki, ezelden beri her şey aynıdır, hep aynı döngülerdir tekrarlanan ve hiçbiri farklı değildir; herhangi biri, yùz ya da iki yüzyılda, ya da sonsuzlukta hep aynı şeyleri görür. İkincisi, bir kişi çok uzun yaşasa da çok kısa yaşasa da aynı şeyi yitirir. Bu da şimdiki zamandır ve insan sadece bundan mahrum olabilir; nihayetinde insan yalnızca buna sahiptir ve hiç kimse sahip olmadığı şeyi yitiremez.
İş bankası.Kitabı okudu
Her gün bir kez bu kitabın başına geçtim. Her gün bir kez dışa­rı çıktım kırık bir bulutla yürüdüm, her gün bir insana bakıp, yüzümü yere eğdim. Her gün bir gazeteye boş gözlerle baktım. Her gün birileri konuştu, onları dinliyor gibi yaptım. Her gün bir kez neredeyim diye sordum kendime. Her gün bir kuzey kışı indi içime. Her gün karşımda duran
Sayfa 10-11 /sunu (ya da bir parça matematik)Kitabı okudu
Tutunamayanlar bittikten sonra...
... bir felçli gibi yatıyordu. Beton zeminde, görünmez bir çarmıha gerilmiş gibi kollarını iki yana uzatmıştı. Her nefes alıp verişinde göğsünün üzerindeki Tutunamayanlar yükselip alçalıyordu. Yedi yüz küsur sayfalık kitabı bitirmiş, tavana bakıyordu. Hayatı boyunca okuduğu ilk romandı. Anladığıysa bir toz kadar. Zihninde tek bir toz tanesi, hızla inip kalkan göğsündeyse Tutunamayanlar'ın geriye kalanı vardı. Bu yüzden nefes almakta zorlanıyordu. Cümleleri anlayamamış olsa da, bir araya geldiklerinde hissettiklerinden. Derda, Oğuz Atay'ı anlayamamış, ancak daha da ileriye gidip hissetmişti. Belki de oraya giden yol, anlamamaktan geçiyordu. Anlamayı sağlayacak anahtarlara sahip olmamaktan. Romandaki adlar, olaylar, karşılaşmalar, söylenenler, her şey başının etrafında dönüyor, evin dört duvarını renkten renge sokuyorlardı. Derda, tavanı bir gökkuşağı gibi izliyor, yağmurun altındaki bir sarhoş gibi yatıyordu. Bir adam geliyordu kapalı gözlerinin önüne. Her göz kırpışında. Yalnız bir adam. Romandaki bütün adlar tek bir adama aitmiş gibi geliyordu Derda'ya. Turgut'lar, Selim'ler, herkes tek bir adammış gibi: İyilikten inşa edilmiş bir adam. Belki de cam kırıklarından. Belki de havadan inşa edilmiş. Sonra karanlık bir taşla çarpışıyordu. Binbir parçaya bölünüyordu adam. Belki de buharlaşıyordu. Her ne yaşadıysa, karanlık bir taş olmuş ve adamı kum gibi ezmişti. Ya da buz gibi eritmiş, geriye de kitap kalmıştı.
Sayfa 243 - DerdaKitabı okudu
Reklam
Yıldızların içinde ay nasıl görünürse başkaları arasında Allah da öyle görünür. Fakat iki parmağını iki gözünün üstüne koy: bir şey görebilir misin? İnsaf et! Sen görmesen de dünya yok değildir. Kusur, ancak şom, nefsin parmağında. Kendine gel! Gözünden parmağını kaldır da ne istiyorsan gör.
23.2.1963 BİR BABANIN ŞİKÂYETLERİ
İnsanlar görüyorum., yangından kaçar gibi kaçıyorlar vazifeden. Önlerinde uçurum. Bir uçurum ki memleketimin insanları ile dolu., bir uçurum ki uçsuz bucaksız.. Uçurum değil, bir ejderin ağzı. Belki biz de koşuyorduk uçuruma. Belki eteklerimiz bir dikene takıldı, belki biz de uçurumdayız. Ama bu uçurum da kat kat.. Yüz yıllardan beri kâbusa,
Sayfa 92 - İletişim Yayınları, Mayıs 2018 PDFKitabı okudu
Her gün ...
Her gün bir kez bu kitabın başına geçtim. Her gün bir kez dışarı çıktım kırık bir bulutla yürüdüm, her gün bir insana bakıp, yüzümü yere eğdim. Her gün bir gazeteye boş gözlerle baktım. Her gün birileri konuştu, onları dinliyor gibi yaptım. Her gün bir kez “neredeyim” diye sordum kendime. Her gün bir kuzey kışı indi içime. Her gün karşımda duran
"Baba, oğlun gövdesinde mağrur başıdır ve dahi oğul babanın gözünden akan iki damla yaşıdır."
Sayfa 99 - Nesil YayınlarıKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.