Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Öğretmen konuşuyor: "Değişim zamanı geldiğini hissettiğimiz zaman, yaşadığımız bütün başarısızlıklar, bozgunlar kendiliğinden bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçer. Sonra kuşkusuz, bizler yaşlandıkça zor zamanların payı ağır basmaya başlar. Ama aynı zamanda, kazandığı- mız deneyimler, bu başarısızlıkların üstesinden gelme ve bizi daha
Tanrı'nın her zaman onların tarafında olduğuna inanıyorlar, bulundukları tarafın türün geri kalanıyla çatışma içinde olduğunu bile bile. Biyolojik açıdan başlarına gelen en önemli iki şeyle, çiftleşme ve ölümle uzlaşmanın yolunu bulamıyorlar. Paranın mutluluk getirmeyeceğini biliyormuş numarası yaptıkları halde her seferinde parayı seçiyorlar. Her fırsatta vasatlığı göklere çıkarıp başkalarının felaketlerini izlemeye bayılıyorlar. Yüz bin küsur kuşaktır bu gezegendeler ama hâlâ ne kim olduklarını, ne de nasıl yaşamaları gerektiğini biliyorlar. Hatta eskisine göre daha az biliyorlar bunları.
Sayfa 240Kitabı okudu
Reklam
Eğer her insanın iradesi özgürse, yani her insan istediği gibi davranabiliyorsa, bütün tarih birbiriyle bağlantısız rastlantılar dizisi demektir. Milyonlarca insandan biri bile, bin yıllık tarih sürecinde özgürce, yani istediği gibi davranabilme fırsatını yakalamışsa, bu insanın bu yasaya aykırı tek bir hareketi bile bütün insanlık için yasaların
Sayfa 868Kitabı okudu
Biz insanlar kendi düşüncelerini paylaşmayanlar için şablon oluşturmayı, onları kategorize edip "öteki"leştirmeyi çok severiz nedense. Kusurumuz ne kadar çok ise karşımızdakinde de o kadar kusur aramaya meyilliyizdir. Karşınızdakiler zihinlerinde size bir rol ve tavır biçtilerse eğer, artık istemediğiniz kadar farklı tavırlar içinde olun, asla bunları kabullenmezler, yanıldıklarını görmek istemezler. Eğer çevrenizde aynı tavrı ve bakış açısını paylaşanlar çoğalmışsa, siz de gitgide onların biçtiği role uygun davranmaya başlarsınız. Farkında olunmayan bir kutuplaşmadır bu ve faturayı daha çok resmi ideolojinin huzurunda yalnız kalan öder.
İnsanlar fikirlerini umutları yerine kanıtlara dayandırmakta daima zorlanırlar. Komşuları bir kusur işlemekle suçlandığında, bu suçlamaya hemen inanmak yerine, bunun doğrulanmasını beklemek onlara neredeyse imkânsız gibi gelir. İki taraf savaşa girdiğinde, bunlardan her ikisi de zaferin kesinlikle kendinin olacağına inanır. Bir insan bir ata para yatırdığında, o atın yarışta birinci geleceğinden emindir. Kişi kendini ele aldığında, ölümsüz bir ruha sahip iyi bir adam olduğuna kanidir. Bu önermelerin her biri ve hepsi için öne sürülebilecek nesnel kanıtlar bir kulağımızdan girip diğerinden çıkabilir, fakat isteklerimizin inanmaya gösterdiği eğilim neredeyse dayanılmaz seviyededir. Bilimsel yöntem isteklerimizi bir kenara iter ve isteklerimizin hiç rol oynamadığı kanılara varmaya çabalar. Elbette bilimsel yöntem uygulama düzeyinde birtakım avantajlar getirir; eğer bu böyle olmasaydı hayal dünyası karşısında kendine bir yol açamaz, asla başarılı olamazdı.
Seyyid Kutub
Müslüman cemaat muharebenin bazı sahnelerinde, bu di- nin hakikatine ve amelî sebeplere sarılmakta kusur ettikleri, bu ilk hakikatten gafil olup onu unuttukları ve şahsî tasarruf ve tasavvurlarına göz yumup Müslüman olarak yaşayabilme- leri için mutlaka muzaffer olmaları gerektiğini zannettikleri zaman, Allah da onları acı elemlerle, hezimetle yüz yüze ge- tiriverdi. Sonra da bu mağlubiyeti ilk sebebe bağladı: "(Bedir'de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdi- ğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi <<Bu nasıl oluyor!» dediniz? De ki: O, kendi kusuru- nuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter." (Âl-i İmran, 165)
Sayfa 121 - Özgü yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Doğruluğu ne denli göklere çıkarıyorlar! Sanki dünyada bundan başka meziyet yok; ama fukaranın malını yönetmeye kalktığından beri servetini elbette iki üç katına çıkarmış olan bir adama karşı itibarda, saygıda yine kusur yok.
Bir Gecelik Tutuklanma: 14 Mart 1973 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Atsız'ın tutuklandığına dair bir haber vardır: "Yazar Nihal Adsız, hakkında kesinleşmiş bulunan bir yıl iki ay hapis cezası için çıkarılan yakalama müzekkeresi uyarınca Emniyet Müdürlüğü İnfaz Bürosu tarafından dün tutuklanmıştır." (Akgöz 2016: 232'den). 12/13
" Geldik Adliyeye. Adliyede bekliyoruz. 5'i geçmiş olduğu için infaz savcısı Hulusi Bey yok. Nöbetçi savcıya gittik. Nöbetçi savcının yetkisi olmadığı için, dedik 'Hiç olmazsa bu akşam evimize gidelim, yarın gelelim, bu iş düzelir.' Haklı olarak 'Ben nöbetçi savcıyım, bu hususta bir yetki sahibi değilim. Onun için bu gece
Her şeyi herkesi anlamaya çalışan, dünyayı değiştirmeye kalkmadan önce kendisini değiştirmeye gayret eden, "eğer bir kavga varsa kusur iki taraftadır" diyerek hayatı ılımlı olarak anlayan... Ama nerde!
Reklam
Dismorfofobi
Dismorfofobi ilk kez İtalyan psikiyatr Enrico Morselli tarafından, 1886'da tanımlandı. Bugün buna "vücut dismorfik bozukluğu" diyoruz. Bu kişiler fiziksel kusur gibi algıladıkları bir şeyi düzeltmek için bedensel modifikasyon isterler. Bu rahatsızlığın obsesif kompulsif bozuklukla bazı benzerlikleri vardır ve hastalar genelde aynı anda her iki hastalığı da yaşarlar. Bu insanlar bazen estetik cerrahiye bağımlı görünür ve ortaya geri döndürülmesi imkânsız tuhaf sonuçlar çıkarabilir. Bu kişiler, semptomlar aşırı kaçmadığı sürece, genelde kendilerine karşı ivedi bir tehlike oluşturmazlar.
Osmanlı tarihinde altı yüz küsur yılda, tuğla gibi on iki bin Divan kaleme alınmış olduğu söylenir "uzmanı değilim, bana söyleneni aktarıyorum". Bunların hepsi yazı devrimi denilen felaketle çöpe atıldı.
Gölgenize saygıda kusur etmeyin.
Gölgenin daha önce yaşamış kişinin iki boyutlu bir sureti olduğuna, kişinin öldükten sonra yeraltında başka bir yaşam sürdüğüne inanılır.
"Tanrının her zaman onların tarafında olduğuna inanıyorlar, bulundukları tarafın türün geri kalanıyla çatışma içinde olduğunu bile bile. Biyolojik açıdan başlarına gelen en önemli iki şeyle, çiftleşme ve ölümle uzlaşmanın yolunu bulamıyorlar. Paranın mutluluk getirmeyeceğini biliyormuş numarası yaptıkları halde her seferinde parayı seçiyorlar. Her fırsatta vasatlığı göklere çıkarıp başkalarının felaketlerini izlemeye bayılıyorlar. Yüz bin küsur kuşaktır bu gezegendeler ama hala ne kim olduklarını, ne de nasıl yaşamaları gerektiğini biliyorlar. Hatta eskisine göre daha az biliyorlar bunları."
Sayfa 240Kitabı okudu
Ne güzel demiş Rumi: "Parmaklarını iki gözünün üstüne koy. Bir şey görebilir misin? İnsaf et! Sen görmesen de dünya yok değildir. Kusur, ancak şom nefsin parmağında. Kendine gel! Gözünden parmağını kaldır da ne istiyorsan gör!"
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.