Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tebessümle :)
Hz. Âişe radıyallahu anha anlatır: "Bir gün Allah Resûlü pabuçlarını dikiyordu. Ben de oturmuş yün eğiriyordum. Baktım ki mübarek alınları terliyor, terinin de nurdan damlalara dönüştüğünü görünce şaşakaldım. Bunun üzerine bana baktı ve, "Neye şaşırdın?" diye sordu; ben de, "Ey Allah'ın Resûlü! Sana baktım, mübarek alnın terliyor, terler de nura dönüşüyor. Eğer Ebû Kebir el-Hüzelî seni görse, söylediği şiire senin daha lâyık olduğunu anlardı" dedim. Peygamber Efendimiz aleyhisselatu vesselam, "Onun söyledikleri nedir?" diye sorunca, şöyle dedim: O şöyle derdi, "O, her türlü kusur, ayıp ve hastalıklardan uzaktır. Onun yüz hatlarına baktığın zaman, yağmur dolu bulutun şimşeği gibi ışık saçardı." Bunun üzerine Resûl-i Ekrem aleyhisselatû vesselam elindekini bıraktı, kalktı, bana doğru yöneldi ve iki kaşımın arasından öptü, sonra da, "Ey Âişe! Allah sana hayırlar versin. Beni öyle sevindirdin ki, ben seni böyle sevindiremedim" buyurdu.
Bizler de bir zamanların en iyi öğrencileri olmuş, zekamızı, yeteneklerimizi ispatlamış, onların deyimiyle bir noktadan sonra kötü arkadaşlar falan yüzünden sapıtmıştık. Hiçbir anne baba kendinde kusur aramıyor, hep aynı tekerlemeyi söylüyordu: "Çalıştım, çabaladım, yemedim yedirdim, okusun, adam olsun diye elden geleni yaptım, bir dediğini iki etmedim ama şimdi onun bize yaptığına bak, vallahi yaşlandım, çöktüm, ölümüm bu çocuk yüzünden olacak, doktor, hastane her şeyi denedik gene başlıyor, gene kullanıyor..."
Sayfa 113Kitabı okudu
Reklam
Üç yüz küsur mebusun hemen hemen hiçbiri, hiçbir ba­kımdan birbirine benzemezdi. Aralarında bellerini doğrul­tamayacak kadar yaşlıları da vardı, bıyıkları yeni terlemiş olanlar da ve gerçek bilginlere karşılık elif be yüzü görme­miş olanlara da rastlanabiliyordu. Fazla incelemezseniz, va­tan sevgisinin ve kurtuluş aşkının bir ortak nokta olduğunu söyleyebilirdiniz. Aslında ise Meclis bunun da üç yüz küsur anlayışını bir araya getirmişti. O kadar ki, vatan sevgisi bir yana, bağımsızlık aşkı bir yana, vatan ve kurtuluş için bile ortak bir tarif bulmak zordu. Bütün bu kelimeleri ve tamla­maları bilmeyenler de bulunuyordu. Ömürlerinde "cumhu­riyet" kelimesini, Fransa lhtilali bir yana, Fransa'yı işitme­miş olanlara rastlamak mümkündü. Hemen hemen hepsi de halis kan vatan evladı olan bu yiğitler grubunda sosya­lizm veya cumhuriyet üzerine bir tartışma dinlemekten, ateşli görüşmelerden sonra oy kullanmaktan ise cepheye gi­dip Yunan'a iki kurşun sıkmaya can atanlar az değildi. Nite­kim bu işi yaptıkları da oluyordu.
Sayfa 182Kitabı okudu
(3) Uzun süre oruç tutma ettiğine dair sayısız örnek vermek mümkündür. Evvelâ, memleketimizden, canlı bir misal vereceğim: Yirmi küsur yıl önce Sanayi Bakanlığında beraber çalıştığımız, hâlen hayatta olan bir arkadaşım 1995 yılında beni ziyarete geldi. Kendisi bir yıl önce sarılık rahatsızlığı geçirmiş; ilginç olan hadiseyi şöyle
DÜŞÜNME VE YAPMA YETİSİ OLDUĞU HALDE DÜŞÜNMEYEN İNSAN, DÜŞÜNCESİZCE BİAT VE İTAAT EDENLERE ESİR DÜŞER Cehalet; aklın insanı/insanın aklı terk ettiği zamanlarda yaşamı tehdit eden en büyük felakettir. Cumhuriyet devrimlerini düşmanı yenerek insanlık adına yapan Mustafa Kemal Atatürk Osmanlı bakiyesi cehaleti yenmeye ömrü yetmedi. Devrimi
Birinci Dünya Savaşı'ndan mağlup olarak çıkan Türkiye, Wilson prensipleri gereği gerçekleşen mütareke neticesinde Çukurova'yı, sulh yapılıncaya kadar geçici olarak, galip ve büyük devletlerden Fransa ve İngiltere'nin askeri kontrolüne bırakmak zorunda kalmıştı. Daha sonra bu iki güç arasındaki anlaşma gereğince Çukurova'da yalnız Fransız askerî ve mülki işgal kuvvetleri kalmıştı. Bu askeri işgal kuvvetlerinin dörtte üçü Ermenilerden müteşekkil Fransız askeri kuvvetlerine mensup idi. Ayrıca Ermeni Şişmanyan Hükümeti gönüllü birliklerini teşkil eden bütün bu kuvvetlere Fransız idareciler her türlü maddi ve manevi yardımı yapıma, Türkleri katliam ve mallarını yağmaya müsamaha etme hususunda kusur etmemişlerdir. Yurdumuzun bu kısmını işgale gelen ve Fransız üniformasını taşıyan askerler aslında Taşnak ve Hınçak komitelerinin intikamcı fertlerinden müteşekkil Ermeni gönüllü alaylarına mensup idiler.
Sayfa 3 - Kaç-Kaç, 10 Temmuz 1336 (1920); Adana’nın İşgal Tarihinde Acı Bir Hâtıra: Kaç-Kaç GünüKitabı okudu
Reklam
İnsanlara kızmamaya ve bu kadar onları pohpohlamamaya dikkat et, zira bu iki kusur da ortak çıkara aykırı olup zarar verme eğilimindedir.
Sayfa 162 - Can Yayınları - 1. BaskıKitabı okudu
Sık sık rastlanan «büyük aşk diye anlatılan (çok- luk film ve romanlara konu olan) bir yalancı sevgi bi- çimi de putlaştırıcı sevgidir. Eğer kişi kendi güçleri- nin üretici bir biçimde dışarı taşmasıyla bir özdeşlik, bir Ben'lik duyacak düzeye gelmemişse, sevdiği kişi- yi putiaştırmak ister. Kendi güçlerine yabancılaşmış ve onları sevdiği
Esasen ikiyüzlü bir ulusun fikirlerine uymak zorunda kalan Walter Scott, ortaya koyduğu kadın portresinde insanlığa karşı yanlıştı, çünkü karakter örnekleri hizipçiydi. Protestan kadının ideali olmaz. Namuslu, saf, erdemli olabilir ama hiç büyümeyen sevgisi daima bir görev olarak sakin, düzen içinde kalacaktır. Meryem Ana onu cennetten, merhamet hazinelerinden sürgün eden sofistlerin yüreklerini soğutmuş gibi görünür. Protestanlıkta kadının bir kusur işledikten sonra geleceği kalmaz; Katolik Kilisesi'ndeyse bağışlanma umudu onu yüce kılar. Yani Protestan yazar için yalnızca tek bir kadın anlayışı varken, Katolik yazar her yeni durum için ayrı bir kadın karakter bulabilir. Walter Scott bir Katolik olsaydı, İskoçya'da birbiri ardından gelen farklı toplumların gerçek tasvirlerini hayata geçirmeyi görev edinmiş olsaydı, Effie ve Alice'in (eski zamanlarında yarattığı için kendini eleştirdiği iki karakter) ressamı, belki de kusurları ve cezalarıyla tutkularını; tövbenin ortaya çıkardığı erdemlerini kabul etmiş olurdu. Tutku, insanlığın her yerinde vardır. Onsuz din, tarih, roman, sanat hiçbir işe yaramazdı.
Sayfa 15 - Žeplin KitapKitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.