Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gülşen ilem erşin

Gülşen ilem erşin
@ilem
Öğrenci
Ankara
Ankara
4 okur puanı
Ağustos 2018 tarihinde katıldı
Bütün bunların özü olumsallıktır. Yani, varoluş zorunluluk değildir demek istiyorum. Var olmak, burada olmaktır sadece, var olanlar ortaya çıkarlar, onlara rastlanabilir, ama hiçbir zaman çıkarsayamayız onları. Bunu anlamış kimselerin olduğunu sanıyorum. Ama onlar, kendi kendinin nedeni olan zorunlu bir varlık uydurarak bu olumsallığı aşmaya çalışmışlardı. Oysa hiçbir zorunlu varlık varoluşu açıklayamaz. Çünkü olumsallık bir sahte görünüş, ortadan kaldırılabilecek bir dış görünüş değildir; mutlak olanın kendisidir, bu yüzden yetkin bir temelsizliktir. Şu bahçe, şu kent, ben kendim, her şey temelsiz ve nedensizdir. Bunun farkına vardığınız zaman yüreğiniz bulanır; geçen akşam Rendezvous des Cheminots'da olduğu gibi her şey salınmaya başlar. Bulantı budur işte.
Reklam
Son derece normal bir insan olduğuna inanıyordu. Ölmeye karar vermesinin çok basit iki nedeni vardı, bunları açıklayan bir mektup bırakacak olsa pek çok kişinin ona hak vereceğinden hiç kuşkusu yoktu. Birinci neden: Yaşamındaki her şey hep aynıydı ve bir kez gençliği sona erdi mi hep yokuş aşağı gideceği belliydi: Yaşlılık dönüşü olmayan izler bırakacak, hastalıklar birbiri kovalayacak, dostlar birer birer yok olacaktı. Yaşamını sürdürmekle hiçbir şey kazanmayacaktı, tam tersine acı çekme olasılığı hep artacaktı. İkinci neden daha felsefiydi: Veronika gazete okuyan, televizyon seyreden, dünyada olup bitenlerden haberdar biriydi. Her şey yanlıştı ve kendisi herhangi bir şeyi düzeltebilecek durumda değildi. Bu tamamıyla aciz olduğu duygusunu büyütüyordu içinde.
Devlet denilen şey, yukarı katları geniş pencereli, yüksek tavanlı, bol havalı ve aydınlık; aşağı ve bodrum katları ise karanlık, rutubetli, dar ve penceresiz bir şato değildir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bazı kimseler, böyle duygu ve isteklerin kendilerine yüklediği sorumluluk ve ödevi hayır işleriyle, sosyal yardım çalışmalarıyla yerine getirmeye uğraşırlar. Bir türlü çalışmalar saygıdeğerdir ve bir ihtiyaçtan doğduğuna göre yararlıdır ama asıl gerekli olan o ihtiyacı kaldırmak, bazı insanları hayır derneklerinin ilgisine, sosyal yardıma muhtaç olmaktan kurtarmaktır. Sosyal yardım, insanca duygulardan doğduğu yerde, asil bir çabadır ama asıl gerekli olan, sosyal yardıma ihtiyaç duyurmayacak sosyal güvenlik ve sosyal adalet düzeni kurmaktır.
...Burada kadın olmak, yaşam boyu hüküm sürmek anlamına geliyor. Yolda peçeli kadınlara rastlıyoruz; bıkıp usanmadan su kovaları taşıyan ya da kuru odun getiren, gelip geçen erkeklere bakmayan... bıkıp usanmadan... çocuk yapan kadınlar... Bana uygun bir yaşam bir yaşam tarzı değil bu. Asla onların kölesi olmam! (Zana Muhsen/ Annemi Bir Daha Görebilsem) Kitabın sonunda şöyle diyor Zana: Öykümü okuyup kitabı kapatmak üzere olan kişiye sesleniyorum: Kapattıktan sonra unutma. Bana yardım et. Benden ve daha pek çok kadından yükselen çığlığı belleğinden silip atma. Yasaların erkekler tarafından düzenlenip denetlendiği yerlerde hayvandan bile küçük görülen, bedenleri, ruhları ve çocukları ellerinden alınmış adaletin unuttuğu ve hiçe saydığı kadınların çığlığı bu!
Reklam
Nuran yatağına yattı. Tavana bakıyor. ''Hani işin vardı?'' dedim. Kızdı bana. ''Düşünüyorum ya, bu da iş.'' dedi. Düşünmek ciddi işmiş. Hatta Nuran'ı düşündüğü için atmışlar buraya. Öyle söyledi. ''Yanına yatıp seninle birlikte düşüneyim mi?'' diye sordum. Güldü o zaman. Büyüyünce beni de içeri atarlarmış, çok düşünürsem. Sahiden atarlar mı İnci?
Annesinin kollarında, annesi yürürken kapanmayacak gözlerle sarsılarak gökyüzüne bakan katılaşmış bebek hakkında şiir yazamazsınız. Karısının ölü bedenini yere koyarak geceleri birlikte yatan ve sabah yeniden omzuna alan -ve en büyük oğluna, en küçüğün bedenini taşımasını söyleyen- babanın şarkısını söyleyemezsiniz. Ve bakamazsınız... Sözünü edemezsiniz... Ağlayamazsınız...
"Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında biri olsun. İnanın bana, insan fazla yalnız kaldımı, hastalanır."
İnsan davranışlarını inceleyen birçok uzman size şunu diyecektir: tek başınıza birilerini mutlu ya da mutsuz etmek aslında sizin elinizde değil. Herkes nasıl hissedeceği konusunda seçimini yapmakta kendisi sorumludur. Ben bu yoruma katılmıyorum. İlişki içerisinde olduğumuz herkesin duyguları üzerinde öyle ya da böyle bir etkimiz olduğuna inanıyorum. Fakat etki sahibi olmak ile sorumlu olmak arasında fark var. Biri sizi üzdüğünde kendinizi daha iyi hissetmek için farklı yöntemler bulmayı öğrenmeniz gerektiği gibi, anne-babanız da biri onları incittiğinde, üzdüğünde kendi iyileşmelerinden sorumludurlar.
Birçok erkek üzüntüsünü dile getirmektense öfkelenmeyi tercih eder; öfkesi, daha az utanç verir. Kadınların tersine, erkekler öfke ve sinirlerini gösterdikleri zaman toplum tarafından onay görür; üzüntü ve acılarını belli ettiklerindeyse aynı sosyal desteği bulamazlar. “Gerçek bir erkek” olmaya çalışmanın bedelini, erkekler fiziksel ve duygusal sağlıklarını kaybederek ödüyorlar.