Sevgiyle her umut filizlenir.
,sevgisizlik ,ilgisizlik olan umutları yakar kül eder, gelişi güzel ,bir an önce gece olsada yatağıma girip ağlasam diye yokuş aşağı bir hayat yaşatır. Can yakar can yaktırır bir yalnızlığa mahkum eder de sebebi farklı yerlerde aranır.
Hanımefendi, sizden gelecek her şey
kabulümdür, ilgisizlik dışında. İkinci adım olarak da,
ödülümü artık hak edip etmediğimi soruyorum: Senli
benli olabilir miyiz?
"Kentin sakinleri nankörlük ve ilgisizlik uykusuna dalıp gitmişken kuşaklar gelip geçti. Sonunda, uyanıp bilgi şafağının doğduğunu kendi gözleriyle gördükleri zaman, o şair adına halk meydanının ortasına kocaman bir heykel diktiler; şimdi her yıl onun hatırasını kutluyorlar... Ah! şu insanoğlu ne kadar da cahil!"
Kur'ân-ı Kerim'in "Tecessüs etmeyiniz! (Kimsenin özel dünyasını gözlemeyiniz)" buyruğu bu konuda ana ilke olacaktır. Ancak, bu ilke, Batının ve batılının taşkalpliliğinin sonucu olan ilgisizlik anlamına da alınmayacaktır. İlgi, sosyal yardımlaşma ve örgütlenme, "dostluk" çerçevesinde, "kardeşlik" özünde çiçeklenecektir.
Gerçekten de Levin hiç hazzetmezdi kontesten. Onun övündüğü, kendi için iyi bir özellik saydığı sinirliliği, *süssüz, doğal olan her şeye gösterdiği ilgisizlik ile tiksinti yüzünden* küçük görürdü onu.
İlgisizlik eğitimine ne kadar ileri vardırırsak vardıralım, yine de zafer arzusuyla aramızın ne durumda olduğunu bilemeyiz: Hala hissediyor muyuzdur onu, yoksa büsbütün duyarsız mıyızdır? En muhtemeli, onu es geçtiğimiz, onun da bizi haberimiz olmadan tedirgin ettiğidir. Onu ancak, ne dirilerinin ne ölülerin biz de kendilerini bulabildikleri o hükümran bitkinlik anlarında alt ederiz… Tecrübelerimizin artakalanında, şeyler daha az basittir; çünkü arzu ettiğimiz müddetce, üstü kapalı biçimde zafere arzularız. Her şeyi görmüş geçirmiş olsak bile, yine de dileriz onu; çünkü içimizdeki zafer iştahı bütün diğer iştahlar dağılıp gittikten sonra da ayakta kalır. Bunu dolu dolu kim tatmışsa, içinde yuvarlanmışsa, asla vazgeçemeyecektir ondan; hep yaşayamadığından da ya huysuzluğa, ya küstahlığa, ya da uyuşukluğa düşecektir. Yetersizliklerimiz belirginleştiçe zaferin vurguları artar ve bizi çeker; içimizdeki boşluk çağırmaktadır onu; cevap vermediği zaman ise, onun yedeğini, ünü kabulleniriz. Buna heves ettiğimiz ölçüde, çözülmez olanın içinde çırpınırız: Zamanın araçlarıyla zamanı alt etmek, geçcilik içinde sürmek, tarih üzerinden yok edilmeyene ulaşmak ve -gülünçlüğün daniskası- bizzat o tiksindiklerimiz tarafından alkışlanmak isteriz. Talihsizliğimiz, ebediyetin kaybına deva olsun diye ancak bu aldatmacayı, ancak varlığın içine yerleşenin kendini kurtarabildiği bu acıklı tasallutu bulabilmiş olmamızdır. Ama ancak bunu başaramadığı için insan olunduğunda, varlığın içine kim yerleşebilir ki?
"Seni seviyorum," diye fısıldıyorum.
Yalnızlık nahoş, lanet olası bir yoldaştır.
Bazen seni bırakıp gitmez.
Hadi gelin hep beraber puanıma şok olalıımm!
Beni Yakma: 6/10
Beni Bırakma: 5/10
Bana dokunma: 4.5-5/10
Düşük beklenti güvenlidir. Okumaya korkup beğenmeyeceğinize emin olduğunuz birtakım kitaplar vardır ve düşük
Karşı aktarımın ilk belirtileri kendimizde tarafsız duruşumuz ya da terapötik stratejilerimiz ile bağdaşmayan düşünceler, duygular ve davranışlar fark ettiğimizde ortaya çıkar. Jamie'nin durumunda, seansta mizahın kapladığı yer, sessizliğe izin verilmemesi, aktivitelerin çokluğu ve danışanın duygu ve ihtiyaçlarına gösterilen ilgisizlik gibi şeylerin tümü karşı aktarım belirtileriydi. [...] Diğer karşı aktarım belirtileri, seansı iple çekmek ya da tam tersine bir seans hiç gelmesin istemek gibi duygular olabilir. Bir seansta durmaksızın yorum üstüne yorum yapmak ya da bir arkadaşımın yaptığı gibi belli bir danışan gelmeden önce kapının kilidini açmayı "unutmak" da karşı aktarım belirtileri arasında sayılabilir
Karşı aktarımın bilinçdışı kaynağını çoğunlukla kabul görmeme, terk edilme, travma ve utanç ile bağlantılı erken döneme ait olumsuz deneyimler oluşturur.
Sayfa 192 - Psikoterapi Enstitüsü Eğitim YayınlarıKitabı okudu
Duygularının her birini hareket ve mimiklerle görünür kılma özelliğinin bu insana büyülü bir şekilde bahşedildiğini size daha önce de söyledim; ama hiçbir şey, yeryüzünde hiçbir şey çaresizliği, kendinden ümidi kesmişliği, daha hayattayken ölmüş olmayı bu hareketsizlik, şakır şakır yağan yağmurun altında bu durgun ve duygusuz duruş, ayağa kalkamayacak kadar, korunacak bir dam altı bulmak için birkaç adım atamayacak kadar yorgun olmak, kendi varlığına karşı bu olağandışı ilgisizlik kadar sarsıcı bir şekilde ifade edemezdi. Hiçbir heykeltıraş hiçbir şair, ne Michelangelo ne de Dante, son ümitsizliğin jestlerini, kendini sağanak halinde yağan yağmura teslim etmiş, kendini korumak için parmağını bile oynatamayacak kadar kayıtsız ve yorgun olan bu yaşayan insan kadar güzel hissetmemi sağlayamazdı.