Sartre; kendi çağından bugüne, her zaman bir yargılamaya tabi tutuldu. Bu elbette “doğal” bir tarihsel akıştı. Fakat doğal olmayan, illegal bir indirgemeydi. Bir filozofta bizi ilgilendirmesi gereken pek çok şey varsa da, bizi ilgilendiren tek bir şey olmamalıydı.Öyleyse bu son durumda; Jean-Paul Sartre’ı yargılamalı ve ondan ölesiye nefret mi etmeliyiz, yoksa onu canhıraş savunmaya devam mı etmeliyiz? Her ikisi de değil elbette. Tarih konusunda pragmatik davranmak ve ondan alabileceğimiz her şeyi almak gerektiğine inanıyorum. Sartre’ın bize verebilecek olduğu her şeyi –ki bu azımsanamayacak bir şeydir– ondan almalı ve onu tarihin koşullarına yeniden emanet etmeliyiz. Biz ne tarihin ateşli bir savcısıyız ne de tarihin idealist bir avukatıyız. Biz yalnızca, Sokrates’in savunmasında arka saflarda olan biteni gözlemleyip kendisine pay çıkarmaya çalışan ilk-gençlik döneminde bir Atinalıyız. Yargılama ya da savunma, gözlemciye görev değildir. Ama görev şudur en nihayetinde: Yargılamadan yargıyı kendine çıkarabilmek.Bu yolda...Camus yâr, Nietzsche yardımcımız; Sartre ve Kierkegaard yoldaşımız olsun...
Sayfa 68 - Destek yayınları