23 SENTLİK ASKERE DAİR *
Mister Dalles, sizden saklamak olmaz, hayat pahalı biraz bizim memlekette. Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti, Ankara'da 23 sente, yahut iki kilo kuru soğan, yahut bir kilodan biraz fazla mercimek, elli santim
Sayfa 1519 - Yapı Kredi Yayınları
97 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
5 saatte okudu
Kahramanımız, Adana'da zor bir çocukluk geçirirken, üstüne vatan hasreti de ekleniyor. Katmerli zorluklar silsilesi. Serinin diğer kitaplarını henüz okumadım. Ancak beni düşündüren bir konuyu da paylaşmak istiyorum. Yazarın çocukluk ve ilk gençlik yıllarında nefrete yakın duygular beslediği babası gerçekten kötü bir baba profili mi? Yoksa tam tersine hepimizin bildiği -o tanıdık- sevgisini saklayan ama her türlü zorlukta yanımızda olup bizi çok seven bir baba mı? Umarım diğer kitaplarda cevabını bulabilirim. Başlığa "Mükemmel Yoksuzluk" adını verme sebebim ise kısacık şu alıntıda gizli; Yemeğine kazanılan bir futbol maçından sonra, Hasan Hüseyin'in yırtık cebine koyduğu kayısı kompostosu garsonların yakalamasından sonra eve dönerken trende geçen bir konuşma: Gazi: "-Yedin neyse... Cebine niye koydun sanki?" Hasan Hüseyin: "-Sağ cebim yırtıktı... Aceleyle oraya koymuşum... Küçük bacıma, Gülseren'e götürecektim. bana da getir ağabey dediydi..."
Baba Evi
Baba EviOrhan Kemal · Everest Yayınları · 20082,149 okunma
Reklam
Yürüyorum arkamda kırka yakin yitik yıl yürüyorum küfemde kırk ağır taş oysa annemin genç kızlığı hala hatırımda öfke nöbetleri kırık tabaklar ilk televizyonumuz ev oturmaları seksen altı dünya kupası ilk okul ilk aşk ilk ağrı ilk kan yürüyorum hepsini bırakarak ardımda büyüyemeden yaşlandım saçlarımda kırağı gözlerimin çökertisi ürkütüyor
Gençliğe Hitabe
bir gençlik, bir gençlik, gençlik... "zaman bendedir ve mekân bana emanettir! " şuurunda bir gençlik... devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk ikibuçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını, allah'ın kur'an'ında
Camus yâr, Nietzsche yardımcımız; Sartre ve Kierkegaard yoldaşımız olsun...
Sartre; kendi çağından bugüne, her zaman bir yargılamaya tabi tutuldu. Bu elbette “doğal” bir tarihsel akıştı. Fakat doğal olmayan, illegal bir indirgemeydi. Bir filozofta bizi ilgilendirmesi gereken pek çok şey varsa da, bizi ilgilendiren tek bir şey olmamalıydı.Öyleyse bu son durumda; Jean-Paul Sartre’ı yargılamalı ve ondan ölesiye nefret mi etmeliyiz, yoksa onu canhıraş savunmaya devam mı etmeliyiz? Her ikisi de değil elbette. Tarih konusunda pragmatik davranmak ve ondan alabileceğimiz her şeyi almak gerektiğine inanıyorum. Sartre’ın bize verebilecek olduğu her şeyi –ki bu azımsanamayacak bir şeydir– ondan almalı ve onu tarihin koşullarına yeniden emanet etmeliyiz. Biz ne tarihin ateşli bir savcısıyız ne de tarihin idealist bir avukatıyız. Biz yalnızca, Sokrates’in savunmasında arka saflarda olan biteni gözlemleyip kendisine pay çıkarmaya çalışan ilk-gençlik döneminde bir Atinalıyız. Yargılama ya da savunma, gözlemciye görev değildir. Ama görev şudur en nihayetinde: Yargılamadan yargıyı kendine çıkarabilmek.Bu yolda...Camus yâr, Nietzsche yardımcımız; Sartre ve Kierkegaard yoldaşımız olsun...
Sayfa 68 - Destek yayınları
Yazın en bunaltıcı günüydü. İnşaata yanaşan kamyonetten çimento torbaları indirilirken, onlar günün ilk molasını vermişlerdi. Yaşar çömeldi. İnşaat paravanına sıvalı hayali daire görseline sırtını yaslayarak sigarasını yaktı. Derin bir nefes çekti. Alnındaki teri avcuyla sıyırıp gür, dalgalı saçlarını sıvazladı. Lastik çizmelerinin içinde kaşınan
Reklam
Bir Yudum Kitap
Günaydın . Bir şeyler yapmak gerek. Şikayet etmek, söylenip durmak hiçbir şeyi çözmedi, çözmeyecek. Konfüçyüs, "Karanlığa söveceğine, kalk bir mum yak." der. Ne vakit yerimizden kalkacağız sevgili okur? Karanlıklar yeryüzünü boğduktan sonra mı? Var olun. A. G. Roemmers - Genç Prens'in Dönüşü Çevirmen: Deniz Torcu, Timaş Yayınları,
Niçin ben hiçbir şey değilim?" Diye sorar ve buna kandırıcı bir cevap bulup veremezdi. Kendisinin dünyaya bir iş için geldiğini müphem bir şekilde hissediyor, fakat bu işin ne olduğunu bilmiyor ve etrafında kendisine "Bu benim işim!" dedirtecek bir şey göremiyordu. Yusuf bunları tahlil edecek seviyede olmamakla beraber,
Sayfa 147 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
_Kadın olsam hayat kadını olurdum. _Bir çiçeğe konan kelebek olmaktansa, bir boka konan sinek olmayı tercih ederim. _Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım. _Beni soğuk, kibirli, ukala falan bulduysanız sizi sevmemişimdir. Sevdiğime kedi gibi olurum ben. _Yeterince dürüstsen, fazlasıyla
“ Fırtınadır bu,şehvet fırtınadır,fırtınadan da ileridir! Güzellik korkunç,dehşet verici bir şey! Tarif edilemediği,tarife sığamadığı için korkunç.Tanrının yarattığı ne varsa muammadır zaten.Burada kıyılar birbirine yaklaşır,zıtlar yan yana yaşar.Ben koyu cahilim kardeşim,ama bunlara epey kafa yordum.Sayısız esrar var.İnsanın yeryüzünde rahatını kaçıran muammaların haddi hesabı yok ! Bildiğin gibi çöz,sonra da zeytinyağı gibi üste çık.Hele o güzellik ! Hem kalbi hem zekası çok yüksek bir adamın bazen Meryem ana ideali ile başlayıp Sodom’da karar kılmasına dayanamıyorum.Daha korkuncu,Sodom idealini içinde taşırken ruhu Meryem Ana’yı inkar edemiyor;tıpkı temiz,ilk gençlik yıllarındaki gibi bunun uğruna için için yanıyor.Yo,insan varlığı çok geniş,gereğinden fazla geniş;ben kendi hesabıma bunu sınırlardım doğrusu.Şeytanın bile içinden çıkamayacağı bir karışıklık var.Aklın aşağılık saydığında kalp çoğu zaman güzellik buluyor.Sodom’da mı bu güzellik ? İnan ki,insanların çoğu için bundadır;bu sırrı biliyor muydun? Feci olan yanı,güzelliğin korkunç değil,aynı zamanda esrarlı oluşu…Bu,şeytanın Tanrıyla boy ölçüşmesi;dövüş alanı olarak insan kalbini seçmiş.”
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.