Şimdi gel de bir kez daha hayran olma :)
Yabancı ülkeler dış temsilciliklerini Ankara'da açmak istemiyorlardı. Başta İngiltere olmak üzere Ankara'nın fiziki şartlarının zorluğunu gerekçe göstererek İstanbul'un başkent olarak kalmasının uygun olacağını aksi takdirde Ankara'da temsilcilik açmayacaklarını ilan etmişlerdi. Buna karşın Mustafa Kemal "Memleket elçiler için değil, elçiler memleket içindir." diye kesin bir tavır almıştı.
<<𝑻𝒂𝒓𝒊𝒉𝒕𝒆𝒏 𝒅𝒆𝒓𝒔 𝒄̧𝜾𝒌𝒂𝒓𝒎𝜾𝒚𝒐𝒓𝒖𝒛. 𝑩𝒖 𝒚𝒖̈𝒛𝒅𝒆𝒏 •𝕓𝕒𝕤̧𝕝𝕒𝕕ı𝕘̆ı𝕞ı𝕫 𝕟𝕠𝕜𝕥𝕒𝕕𝕒𝕪ı𝕫• 𝑶𝒌𝒖𝒎𝒖𝒚𝒐𝒓𝒖𝒛 𝒂𝒏𝒍𝒂𝒎𝜾𝒚𝒐𝒓𝒖𝒛...>> Tarih kitaplarının durduğu rafa giderek en yenilerden birini çekip aldım: Profesör Trevelyan'ın İngiltere'nin Tarihi kitabını. Bir kez daha 'Kadınlar' başlığını aradım, 'konumu' diye bir bölüm bulup bulunduğu sayfayı açtım. "Eşini dövmek diye okudum, "erkeğe tanınan bir haktı. Hem alt hem yüksek tabaka tarafından utanmazca uygulanıyordu... Benzer biçim de," diye devam ediyordu tarihçi, "annesiyle babasının seçtiği erkekle evlenmeyi reddeden kız evlat odasına kilitlenebilir dayak yiyebilir, odada duvardan duvara fırlatılabilirdi, üstelik kamuoyu bu durum karşısında hiç de dehşete düşmezdi. Evlilik sevgiyle ilişkili bir konu değildi, ailenin para hırsına bağlıydı, özellikle de "onurlu" üst tabakada... İki taraftan biri ya da her ikisi daha beşikteyken söz kesilir, neredeyse çocukluktan çıkarken evlendirilirlerdi." Bu okuduklarım 1470 civarındaydı, Chaucer'ın döneminden hemen sonra.
Sayfa 48 - Kırmızı Kedi Yayınları-19.BasımKitabı okudu
Reklam
Ermeni tehciri hadisesi Almanya’nın ürünüdür
“Ermeni tehciri hadisesi başta Almanya’nın ürünüdür. Bunu iki şekilde yapmıştır: bizzat hadisedeki rolüyle ve akabinde iddiaları yayarak. Alman kurmaylarının stratejisi içerideki Ermeni ayaklanmasını, Ermeni hareketini bastırmaya yatkındı. Buna göre mevcut hükümeti kullandı ve İngiltere orada olanları bire beş katarak anlattı. ‘Mavi Kitap’ yazarı Arnold Joseph Toynbee askerlik görevinden dolayı oradaydı ve açıklamaları var. Tehcir, ‘göç ettirme’ demektir. Burada bir ırkı ortadan kaldırma gibi ırkçı bir düşünce yoktu, ama mesela Almanya böyle bir şey yaptı: jenosit. Soykırımın özgün tarihî örneğini Almanya’da Yahudi ve Çingenelere uygulanırken gördük. Almanya bugün bu suçu insanlığa yaymak istiyor. Yani yaygın bir insan kusuru, sapkınlığı, birçok toplumda görülen kötü bir eğilim olarak göstermek istiyor ki, kendine yöneltilen suçlamaları hafifletsin! Önce kendi gençliği ve halkı nezdinde aklanmak istiyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’daki gençler bir öğretim programında şunu sorguladılar: ‘Biz Schiller’in, Goethe’nin, Schopenhauer’in, büyük filozofların torunları değil de, kamp komutanlarının, insan kasaplarının, canilerin torunları mıyız?…”
Dayananda'nın Hindistan'ı ve Mehdi'nin Sudan' ı buhar makineleri yerine Tanrı ile meşgul olmaya devam ederken sanayileşmiş İngiltere tarafından işgal edilip sömürgeleştirildiler.
Sayfa 286Kitabı okudu
Namık Kemal (1840-1888) bir ölçüde yerlileştirerek Fransız Devrimi ideolojisini bize getirdi. Ünlü formülüyle “Vatan ve Hürriyet” şairidir Kemal. Hâlâ köleliğin sürdüğü, kadın-erkek eşitliğinin uzağında, herkesin “haddini bilmek” zorunda olduğu bir toplumda ne eşitlik (müsavat) ne de özgürlükten (hürriyet) söz edilebilirdi. Kemal romanlarında köleliği acı acı eleştirmiştir. Vatan yahut Silistre oyunu 1873'te sahnelendiği zaman, seyirciler coşuyor, oyundan sonra sokaklarda da coşkunluklarını gösteriyorlardı. Çünkü o zamana değin bütün yurttaşların mülkü olan, uğrunda ölünecek vatan (yurt) kavramı dillendirilmemişti. Geleneksel anlayışa göre ülke, padişahın mülkü, onun malı, “çiftliğiydi. Uyruklar savaşta canlarını vatan için değil, padişah uğrunda veriyorlardı. Padişaha sadakatin bir sonucuydu bu. (Köklü bir meşrutiyet olan İngiltere'de bile şehitlerin “Kral ve ülke” için öldükleri kabul ediliyor.) Onun için Padişah Abdülaziz ve hükümeti rahatsız oldular. Kemal Kıbris’a, Magosa kentine sürüldü.
Bugün bile ABD başkanları göreve başlamadan önce yeminlerini ederken ellerini İncil'in üzerine koyarlar. ABD ve İngiltere dahil olmak üzere, dünyada pek çok ülkede hâlâ mahkemelerde tanıklar ellerini İncil'e basarak doğruyu söyleyeceklerine, tüm doğruları ve sadece doğruları aktaracaklarına yemin ederler. Kurgular, mitler ve hatalarla dolup taşan bir kitaba el basarak doğruyu söyleyeceğine dair yemin etmek ne kadar da ironik.
Sayfa 183 - Kolektif KitapKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.