Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkârı vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayak üstü çalışır, meselâ bir rençper, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üstüste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür velâkin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür velâkin yaptığı iş sudandır. Zira birisi maneviyat ile zihin gayretiyle yapılan iştir; öbürü vücut ile bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.
Sen el kadar bir kadınsındır Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli Bazı ağaçlara kapı komşu Bazı çiçeklerin andırdığı İş bu kadarla bitse iyi Bir insan edinmişsindir kendine Bir şarkı edinmişsindir, bir umut Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da Saçlarınla beraber penceredeyken Besbelli arandığından haberli Gemiler eskirken, deniz eskirken limanda Sevgili
Reklam
Derdi ki; "İnsan hayatının normal amacı, dört mevsimde de, yani hayatın dört çağında da, fazla hoplayıp zıplamadan yaşamak ve son güne kadar, hayat kadehinin tek damlasını bile israf etmemektir. Ağır ağır yanan bir ateş; ne kadar şiirsel olursa olsun, şiddetli bir yangından daha iyidir." En sonunda da şunu eklerdi; " Bütün bu düşündüklerimi gerçekleştirebilirsem mutlu olacağım, fakat fazla umudum da yok. Çünkü bunu gerçekleştirebilmek çok zor bir iş."
Tanrı'yı oynamak! Ellerine geçirdikleri her imkanı, her mülkiyeti sahiplenme duygusuyla otorite aracı olarak kullanma duygusu bu. Hükmetmek, karar vermek, geleceği belirleme gücünü elinde tutmak. İnsanlara ış ve rızk verdiğine inanmak, insanları sınıflamak sonra. Cenneti ve cehennemi pay etmek. Bütün bunlar düpedüz Tanrı'yı oynamak değil de nedir? Zavallı insan bu kez zor bir oyun seçti ve acı duyacak..
Kör olunca hayat boyu gördüklerini de unutur muydu acaba insan? Düş bile göremezdi belki o zaman. Eğer kör kişi, belleğinin gözlerini de yitirmişse bu iş o kadar önemli sayılmazdı. Dünya her yerde birdi nasılsa. Hayvanlar ve bitkiler gibi insanlar birbirlerinden ayrılıyordu şüphesiz. Ama yıllar boyu onları görüp tanıdıktan sonra nasıl oldukları kestirilirdi.
İnsanın insanı sömürmesi, insan ilişkilerinin geçmiş zamanıdır. Aralarında birlik kurmuş insanların doğayı sömürmesi, geleceğin görüntüsüdür. İnsanoğlu, aile, mahalle, şehir ve milliyet aracılığı ile özgürlüğe ulaşmaya çalışır. Bu bir hayal değil; ciddi, bilimsel bir tahmindir. Günümüzün sınıflar arası ilişkileri ile eski toplumlardaki sınıflar arası ilişkiler arasında ciddi farklar varmış gibi gözükür. Efendiler ve köleler, patrisyenler ve plepler, senyörler ve köylüler.. İlk bakışta kıyaslanamaz gibi görünmesine rağmen, değişen pek bir şey yok. İşçi, kölenin ta kendisidir aslında. İsmi değişiktit sadece. Doğrudan iş yeri sahibine ait değildir ama kendi konumunu kendisi değiştiremez. Dün kazandığı paraya güvenerek bugün karnını doyurabilir. Dün kazandığını ancak bugün yiyebilir. Açlıktan ölme korkusu ise ona her türlü koşulu kabul ettirir. İşçi de, tıpkı köle gibi, maddi ve manevi olarak sömürülür.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.