''İnsan telefon defterini temize çekerken bazı isimleri eski defterinde bırakır. Onlar artık bir daha asla aranmayacaktır. Garip bir hüznü barındıran bu silik isimlere bakılır bakılır. Kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir kafede aylarca her şeyi ama her şeyi paylaştığınız birisi; ya da istifa ettiğiniz bir yerden bir iş arkadaşınız! Soyadları sorulmamış bir sürü hatırlanmayan isim de vardır defterde; ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları; korkunç bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan kaldırılır.''
Millennium serisinin ikinci kitabı, Ateşle Oynayan Kız bitti! Bayıldığım bu serinin, harika bir kitabını daha ardımda bırakıp, sıradaki kitabını okumak için sabırsızlanmaktayım.
Evet, ilk kitaba nazaran daha olaylı daha dolu dolu bir kitaptı; çünkü marjinal kızımız Lisbeth Salander'in başı büyük beladaydı. Bu kitapta, Lisbeth hakkında tüm
Seni güldürebildiysem ne mutlu bana; çünkü bir çok insan ciddi durmakla, iş yapmayı aynı şey sanır ve yaptıkları işin ciddiyeti vurgulamak için için asla gülümsemezler.
Deminden beri kaç puan vereyim diye düşünüyorum, sonunda çareyi puan vermemekte buldum. Bir kere şunu söylemeliyim ki, tiyatroda oyun olarak izlemek sıkıcı olmazdı belki, güzel bir sahne ve iyi oyunculuklarla. Hareket olması daha bir izlenebilir kılardı bu eseri ama okurken gerçekten de sıkıcıydı. Tekrarlar, anlamsız hareketler, sürekli bir
Da Vinci için anatomiyi incelemek Tanrı'ya yaklaşmak demekti:"Ve sen, yaptıklarımda tabiatın muhteşem işlerine şahit olan insan... şayet onun yarattığı bu kompozisyon sana muhteşem bir iş gibi görünüyorsa bilesin ki bu mimari, içinde barındırdığı ruhun yanında hiçbir şey değil."