Onların gözünde bombalar, kurşunlar, bıçaklar, insanlığın devam etmesi için, hükmetmek zorunda oldukları, kükreyen uçurum hayvanının dişleriydi. Kendilerinin, insanlık soyunun kurtarıcısı ve yüksek bir ülkü için varlıklarını feda eden kahramanlar olduklarına bir sınıf olarak, uygarlığı yalnız kendilerinin ayakta tuttuğuna inanıyorlardı. Zayıf düşerlerse, büyük hayvanın onları yutacağına ve güzel olan her şeyin, bütün iyi ve yüce değerlerin, kaybolacağına inanıyorlardı. Onlar olmasa, her yerde anarşi meydana gelecek ve insanlık, ancak yüzyıllar süren çabadan sonra kurtulduğu o karanlık çağa yeniden dönecekti. Çocuklarını, anarşi denilen bir umacıyla korkutuyorlar, korkuyu yüreklerinde duyan ve bu duyguyla büyüyen çocuklar, aynı umacıyı kendi çocuklarının, kendilerinden gelen kuşağın damarlarına aşılıyorlardı. Bu halk ayaklar altında ezilmesi gereken bir hayvandı bu halk ve onu ezmek onların en başta gelen ödeviydi. Kısacası, zayıf insanlığı, yırtıcı canavara karşı, çabalarıyla ve bitmek bilmeyen fedakârlıklarıyla koruyorlardı. Bunun böyle olduğuna ve yaptıkları işin doğru olduğuna kesinlikle emindiler.