YAPTIK AMA BİR SOR NİYE YAPTIK!!
Suda başlayıp suda biten bir hikaye. Oysa bizim hikayelerimiz toprakta başlayıp toprakta biter.
Kimliksiz, gölgesiz, dilsiz, derisi kabuk bağlamış Adile. Hiçbir şey istemeyen, beklemeyen, ucube bir yaratık, ifrit Adile.
Oysa biz insanız. İçimizden kaçan yılandan kusarak kurtulabileceğimizi sanmak gibi bir
"Ölmüşüz ama işte dirilmekteyiz."
(Edebiyat Yazıları 2, Sezai Karakoç, s.71)
Ölmüşüz ama işte dirilmekteyiz. Dirilmenin fecrinde, diriliş erleriyle, diriliş meşalesini dirilerin saygı duruşuyla dirilik mefhumuna muştular vaziyetteyiz. Ölmüşüz, ama işte dirilmekteyiz. Ölümle dirilmekteyiz, ölerek, ölümü öldürecek olanın teminatıyla kutlu mefkureye dirilmekteyiz.
Diriliş sancağı diyordu Merhum Üstadım. O sancak, asırlardır ilim ipliğiyle, fikir düğümüyle, his çilesiyle, iki şefkat kolunun esaslı yumağında dokunmuştur. Tezgaha çıkmaktan münezzeh, çarşıya düşmekten muaf, çığırtkan dilinde rüsvay olmaktan müstağni.
Fısıltı fısıltı, ince ince ve sırlı bir seslenişle yükseldi o sancak Üstadımın ellerinde.
"Ölüyoruz ama işte dirilmekteyiz."
Ölüm bir şeyleri işaret ediyor. Ölen bir şeyi işaret ediyor. İşte şimdi, üstadımın kabrine çakılacak her perde, İsrafil'in kanadıyla aleme inen bir çığlık hışmı gibi uyandıracak bir şeyleri.
Artık kısık sesler kısık kalmayacak. Esirgeyen ve bağışlayan Rahman ve Rahim Olan'ın adıyla, başımızı esirgemeyecek, gür sesleri tiz seslere bağışlayamayağız.
Yıllarca omzunda taşıdığı ulvi vazifesi sığmayacak kabrine. Diriliş muştusu onunla defnolmayacak. Çünkü "ben" varım.
"Ölmüşüz, ama işte dirilmekteyiz."
Düşüyorsa yaprak dalından, elbet çiçeğe durmak içindir. Öldün, ölümün doğumlar doğuracak.
İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun.
Ve bir yaprak daha düşer hüzün kokan nemli toprağa... Göğü deler keskinden bozma düşünceler... Elma Adem' e küser, Adem' in yok haberi Havva' dan... Kafamda çınlayan sesin vuruşları sol-fa di es... Ruhum bağır çağır, sessiz çığlıklarım yuvalarından çıkan uçuruyor kuşları... O kuşlar ki Süreya' ya ilham... Hayat uzun... Bitmek bilmeyen yorgun kırpınışları...
Kitabı tavsiye ederken "şiddet" kullanılabilir...
Bu kitabın üzerimdeki etkisi büyük. Öyle ki son 20 sayfayı değişmem ciltli kitaplara... Ben de bi Evreka sevinci... Kaçıncı sevinişlerim bilmem ama anlıyorum ki bazı düşünceler karşılık bulmuş. 1+1 her zaman etmez iki diyen collatz teoremine dem vuran bir öz ki...
İnsanın olduğu yerde sorun her daim olacaktır. Göreceli insan, standartlarla yönetilemez. O sorun olacaktır hep ve biz yine de yorulmayacağız aramaktan mutlak düzeni. Hangi ideoloji ? Hangi renk? Hangi çiçek? Hangi şehir? Hangi yemek, meyve, sanatçı, film, ve belki de aşk... Görecelidir insan azizim.
Aldous Huxley' in yüz yıl kalibreli dürbününü mü seveyim, ideal düzenin "ahanda bu" demeyişiyle ortaya çıkan iç burukluğunu mu seveyim, Neo-insan' ın ilkelliğine bağımlılığını mı yoksa natürel yollarla insanı kontrol edilemeyişini mi?
İsrafil mi?
Beklemeyin.
İsarfil içimizde!
Cesur Yeni DünyaAldous Huxley · İthaki Yayınları · 202160,3bin okunma
''Kişinin içinde yaşadığı topluma karşı duyduğu hoşnutsuzluğun neden olduğu daha iyi yaşam arzusudur ütopya.''*
Utopia, Thomas More'un kendi ''ideal devlet''ini oluşturduğu, içinde birçok tartışmalı konu barındıran, yeni bir türe ismini veren, önemli bir kitaptır. Utopia'da More, hem kendi
Uzun zaman önce denizsiz topraklardan gelenler, gidenlerin boşalttığı evlere, onların terk ettiği bahçelere yerleşmişlerdi. Suyun koloy kolay durulmadığı bir Ege kasabası. Adile bu kasabada bir balıkçı teknesinde dünyaya gelmişti. Annesinin onu doğurduktan sonra sırra kadem basması ile başlamıştı küçük kızın makus talihi. Bu kötü talih sadece
Hz. Fatıma,
'- ya Ali' Hasan, Hüseyin aç, evde yiyecek yok.. gidip yiyecek birşeyler alsana" der.
Hz. Ali'nin sadece altı dirhemi vardır.
Yiyecek almak için evden çıkar ve giderken yolda kavga eden iki insan görür.
Hz Ali:
"Niçin kavga ediyorsunuz?
Şu âlemde Allah'ı düşüneceğiniz yerde niçin birbirinizle mücadele ediyorsunuz?" diye
Diyorlar ki ağla
Ağla ki, yolları kapansın ayrılığın Ağlamayı denizlere bıraktım
Yalnız gözlerindir hayatta kalan Mahşeri surlarla çevirip dört yanından Aynalarda arayıp bulamazken gün boyu Gölgesinde konakladığım Gözlerindir ruhumda dalgalanan
Rüstem'in kanını döktüm yerlere İstanbul'u kuşattım gözlerin için Azrail'e koştum siperlerimden Gözlerine baka baka dirildim
Niçin kızıl kıyamettir gözlerin bugün Niçin heyelan var sahillerinde İsrafil'e işaret mi vermişsin
Yanaklarımda mahşer kalıntısı Dudaklarımda mizan Bütün gamlı hüdhüdler Belkıs'la döner sana Gözlerinin dilini ancak Süleyman bilir Yıldızlar vuslat için her gece iner sana Rengini, gözlerinde kaybolan bilir
#Spoiler#
Bir savaş gemisi "AMAT"
Kaptanımız Diyavol Paşa, namı diğer efendimiz, yoksa şeytan efendimiz mi desek?
Yardımcı kaptanlar Ali Reis ve Kırbaç Süleyman. Kaptanın verdiği görevi hakkıyla yerine getirdiği için aslında tek başına Kırbaç Süleyman da diyebiliriz. Ne de olsa emrindekilere asla yapmayacakları şeyi, bir caminin
Sana demiștim en başından
Uzun zamandır yalnızım ruhum öldü benim
Ruhsuzlaștım
Heyecanını kaybetti kalbim aşka karşı
Duyarsızlaștım
Ama sevdim seni Allah bilir
Sen bilmezsin “O” bilir…