Kendinizden bir şeyler bulacağınızı düşündüğüm ilk hikayem ile sizlerleyim..
"Kadıköy"
...Modaya doğru yürümeye başladım… Kafamı gökyüzüne doğru kaldırdığımda, kapkara bulutlarla göz göze geldim, yağmur damlaları yavaş yavaş suratıma doğru damlıyorken bir anda nefesimi tuttum ve gözlerimi kapattım, o anda ne düşündüm tam olarak
Önümde bitmek bilmeyen kareler. Telefon üç adım sonra sağa dönmeniz lazım diyor. O bile farkında değil tek başıma olduğumun. İspanya diyorum, orada olsaydım belki. Ya da Brezilya, aşığım Foucault Sarkacından beri. Sadece kareler var oysa. Bir de piyano sesi öteki odadan gelen. Yorganı çekiyorum yüzüme doğru. Önüme bakıyorum , bir adım daha ileri.
“anamdan yolcu doğmuşum
yedi dağın yolları kalbimden geçer
salkım salkım mısralar gelir içimden
dudaklarımda yağmur damlaları
alır beni yollar beni alır gider” [1]
Kimindir bu dizeler? “gökyüzü kaldırımlar sen ve paris şehri/sen ve paris şehri sevgilim”[2] diyerek biraz Paris’ten, “akdeniz’i unutmadım” deyip bir parça kıyı kentlerin kıyı
Yağmurlu bir İstanbul'a dönüş yaptım:( Otobüsteyim, cama yağmur damlaları çarpıyor ve ben Kafka'nın Milena'ya olan aşkını düşünüyorum.Beynimde hep şu cümlesi var;
"Yanımda yürüyordun Milena! Düşünsene yanımda yürümüştün!"
Rabb ile ahdi taze olan yağmur damlaları yağıyor yüreğime.
Damla damla sensizlik yağıyor.
Sensizlikle dolup taşıyor İsfahan sokakları.
Hasretler dokunuyor halı tezgahlarında.
Arşe, telin kulağına usul usul adını fısıldıyor.
Önce her nota adını ezberliyor.
Sonra hece hece Enez'in sularına karışıyor.
Bülbüller konuyor İbrahim Nebî'nin sofrasına,
-------------------
Mıknatıs ne yapsan sırra kadem basan komşularımla tuhaf geçen haftanın kelimelerini topluyor. Deniz hâlâ yalpa vurarak salınan sakinliğini koruyor. Kimse birdenbire azgın dalgalarla taşarak üstlerine gelmesinden korkmuyor. Yer titremiyor, kasırga çatıları uçurup, ağaçları yerinden sökmüyor. İstanbul, sakin ve huzurlu bir halde