Bir yağmur zamanıydı
Meydanlar, kervansaraylar kimsesizcik gibi
sessiz
Limandaki martıların havada süzülüşleri
Bir durgun yaprak kadar hüsranlı
Yorgun kaldırımlar ve kamburlar
Yer yer esen poyraz
İstanbul kalabalığını yansıtır
Dar sokaklar arasında kırılmış umutlar
Yarım kalmış tebessümleri
Sûkunenin kasvetli havasını yansıtır
İnsanların üzüntü inci tanelerin
Yer yüzünde ki umutsuz yağmur damlaları gibi
Birer birer, tane tane kırılan cam parçacıkları
Herkesin içindeki tutkusuzluk kargaşa
Âdeta mukaatı olmayan hayal gibi
Düşünüyorum
Hayat insanları , insalar ise hayatı yoksun bırakmış
Sen hiç yağmuru teninde hissederek damlalarını, göz yaşlarını sevgi ile besleyerek yağmuru yüreğindeki sevgi bulutlarından yağmur bekledin mi?
sevebildin mi? mavinin içinde beyaza çalan damlaları
sen hiç taaaa İstanbul'un gecelerinde düş kura bildin mi?
soğuk Adana yağmurları ile selam gönderdin mi sevdiğine
ve ben yüreğimi yıkadım saf damlalarla kucak açıp yağmura
düşledim hep hayalini kurarak bir resmini bile görmediğim sevdiğime
selam selam olsun da gitsin dedim sisli bulutlarla
sevgimi yolladım, yüreğimi yolladım
açar mı ?bilmem bahar da sevgi tohumları
bereket olup da yağmur damlalarıyla gelir mi?bilemem
taaaa İstanbul'dan bir sevgi damlaları.
Sen hiç yağmuru teninde hissederek damlalarını
göz yaşlarını sevgi ile besleyerek yağmuru
yüreğindeki sevgi bulutlarından yağmur bekledin mi
sevebildin mi mavinin içinde beyaza çalan damlaları
sen hiç taaaa istanbul'un gecelerinde düş kura bildin mi
soğuk adana yağmurları ile selam gönderdin mi arkadaşına
ve ben
yüreğimi yıkadım saf damlalarla kucak açıp yağmura
düşledim hep hayalini kurarak bir resmini bile görmediğim arkadaşıma
selam selam olsun da gitsin dedim sisli bulutlarla
sevgimi yolladım yüregimi yolladım
açarmı bilmem bahar da sevgi tohumları
bereket olupta yagmur damlalarıyla gelirmi bilemem
taaaa istanbuldan bir sevgi damlaları
Şimdi bu geldi aklıma sevgi ile saglıkla kal arkadaşım
ailen ve sevdiklerinle mutlu ve huzurlu zaman senin olsun
ALLAH a emanet kal
Bu toprakların tarihi içerisinde XX. yüzyılın ilk çeyreği kadar trajik bir devir gösterilebilir mi bilemem. Varoluş kaygısının tek kelimeyle kaderimiz haline dönüştüğü yıllardır bu yıllar. Büyük destanların yazıldığı yıllar, bir milletin ödeyebileceği en büyük bedellerin ödendiği yıllar, çekilebilecek acıların en yükseğinin çekildiği yıllar;
Biz bir elbiseyi dört yıl, beş yıl, altı yıl giyeriz. Elbisemiz üstümüzde eskir. Eskiyle gezer, ona alışırız, çıkartmak da istemeyiz. Ta ki evlerimizden kadınlarımız, kızlarımız şikâyet edip, sabah akşam "Komşularımızdan, eşimizden dostumuzdan utanıyoruz!" diye diye başımızı ağrıtana kadar.
Bizden çoğunun elbisesi üstüne göre biçilmiş
"Artan rüzgarla savrularak camlara vuran yağmur damlaları,âdeta kendilerini içmek istercesine pencere pervazını bir öpüp bir bırakan çamın iğneleriyle bütünleşirken her bir dal,akseden alev dalgalarıyla şekilleniyordu.Yaşlı kadın,gözlerini alıştırdığı bu su,dal,ses ve ateş oyunları içinde cama yansıyan kendi aksini artık gayet net seçebiliyordu.Sanki bir engin ormanın içinde yapayalnız karşısında duruyordu kendisi.Duruyor ve kendisini seyrediyordu.Görmekte olduğu,hayatının ta kendi gerçeğiydi işte.Onca kalabalıktan,onca sevgiden,bir koca aileden geriye kalan,işte karşısında yansıyordu.Onca sevgi sesi,aşk sözcükleri,çocuk kahkahalarından geriye kalan,işte şu an duyduğu yağmur,rüzgar ve dalların sesleriydi.Bir de sobadan gelen çıtırtılar.Alevler,sanki geçmişinde kalan bütün diğer sesleri ve görüntüleri birer birer yakalayıp eritiyordu.Nasıl böylesine yapayalnız ve nasıl bu kadar sesiz kalmıştı hayatı?"
Önümde bitmek bilmeyen kareler. Telefon üç adım sonra sağa dönmeniz lazım diyor. O bile farkında değil tek başıma olduğumun. İspanya diyorum, orada olsaydım belki. Ya da Brezilya, aşığım Foucault Sarkacından beri. Sadece kareler var oysa. Bir de piyano sesi öteki odadan gelen. Yorganı çekiyorum yüzüme doğru. Önüme bakıyorum , bir adım daha ileri.
“anamdan yolcu doğmuşum
yedi dağın yolları kalbimden geçer
salkım salkım mısralar gelir içimden
dudaklarımda yağmur damlaları
alır beni yollar beni alır gider” [1]
Kimindir bu dizeler? “gökyüzü kaldırımlar sen ve paris şehri/sen ve paris şehri sevgilim”[2] diyerek biraz Paris’ten, “akdeniz’i unutmadım” deyip bir parça kıyı kentlerin kıyı
-------------------
Mıknatıs ne yapsan sırra kadem basan komşularımla tuhaf geçen haftanın kelimelerini topluyor. Deniz hâlâ yalpa vurarak salınan sakinliğini koruyor. Kimse birdenbire azgın dalgalarla taşarak üstlerine gelmesinden korkmuyor. Yer titremiyor, kasırga çatıları uçurup, ağaçları yerinden sökmüyor. İstanbul, sakin ve huzurlu bir halde