Benim canım yanarmış da haberim yokmuş meğer
Dilim paslanırmış boyuna, iman tahtam sızlarmış
Bana bu şenliği, bu tosunluğu bir çırpıda
Bu çeşniyi nasıl verdin
Umarım beni sık sık hafakanlar basarmış
Dokunsalar ağlarmışım
(...)
Diyin ki gözlerim yoktu benim
Ellerim var diye avunurdum hey gidi
Şimdileri içimde bir kırmaşma
Gürüne dobrasına bir aşnalık
Gencelmek şimdi işte
Sevişmek şimdi işte
Buymuş demek yüreğimin pırpırı
Buymuş evim barkım ekmeğim
Vallah billah höyküresim geliyor
Kimin mi bu kafa gönül dokusu düzen
Numara yapma
Ah sen o, ah sen!
...
Cevap vermiyor, ama anlamadığı kesin. Sadece , boş gözlerle banı bakıyor .
" işte bu benim dilim" diyorum, "kendim seçmediğim ama içinde doğduğum, öğrendiğim, büyüdüğüm ve kendimi ifade
ettiğim anadilim ... "
Video: youtu.be/Fap4CtqBybE
Feride.
Yılmaz Odabaşı'ndan okuduğum ilk kitap.
Feride, 95 sayfalık güzel bir şiir kitabı.
Feride'de; anımsama, aşk, at, çarşı, çocuk, insan, işçi, kent, özlem, sevgi, sonbahar ve yalnızlık gibi temalarda güzel şiirler bulunuyor. Kitap boyunca Feride üzerinden Odabaşı'nın duygu ve düşünceleri
Bu yazarın eserlerinin neden bu kadar ses getirdiğini ve okunduğunu anlayamadım. Bir sürü şiir vardı kitapta ama sadece 2-3 tanesi iyi denilebilirdi, iyiydi demiyorum. Kitabın sonunda da şiir denemesi ibaresi var. Başarısıza yakın bir şiir denemesi olmuş, şiir denmeyeceğinin de farkında olmaları güzel. Yarım saatte bitirilecek bir çalışma olmuş ve
Uyandım birdenbire
Motor mu kuş mu köpek mi silah mı ısık mı bilemiyorum
Parasütüm bitkin ve soluksoluğa
yıllarca sonra dönülmüş bir babaevi sabah
yıllarca aranılmıs ve bulunmus bir yitik esya
gibi hersey
İste dikiş makinası
Ne zaman yağmur yağsa ben hep böyle oluyorum. Bir küskünlük, bir bezginlik sarıyor içimi. Yağmur damlalarının toprakta kayboluşu bana insanoğlunun çaresizliğini hatırlatıyor durmadan. Hepimiz bir yağmur tanesinden başka neyiz ki? Önce bir buğu halinde topraktan yükseliyor, sonra bir küçük damla olarak yine toprağa dönüyoruz.
Yağmur altında
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Geceye, yılların mağduriyetini yaşayıp da bir türlü kelimelere dökemeyen bir kişi olarak başlıyorum. Belki sen beni dinlersin umuduyla yazıyorum. Belki sana bu anlattıklarımı benim yüzüme vurmazsın umuduyla yazıyorum. Belki yarın bir gün bana sinirlendiğinde kendini kaybedip de ağzından bana karşı beni sana anlattıklarıma pişman ettirmeyecek
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Sen sanarsın ki ben konuşmayı bilirim.
Dilim lâldır benim, kelam bilmem ben.
Utanır kelimelerim görünmez senden başkasına
Ağzımdan çıksa sanki rüzgâra kapılıp kaybolacak sonbahar içerisinde.
Yapraklar eşliğinde dans edecek duyulmayan notalarda.
Sitem edecek bana “Neden susuyorsun?” diye
Ben isteyerek susmuyorum ki sen susturuyorsun beni
Ben isteyerek susmuyorum ki sen dinlemiyorsun beni.
Anlatmıyor muyum sanıyorsun kendimi
Peki nedir bu şiirler ve metinler.
İlham mı sanıyorsun. Saçmalık ne ilhamı
Sensin ve sana anlatamadıklarım.
Benim ve dinlenmediklerim.
Ben konuşuyorum aslında
Sadece kimsenin duymak istemediği bir şekilde.
Bazen seninle bazen benimle, bazen de ne bilim konuşuyorum işte.
Dedim ya dilim laldır kelam bilmem ama konuşurum işte...
Üşüyorum...
Beynimin içinde beni tutarsız şeylerle meşgul eden düşünceler ırak kaçtı
Soluyamıyorum ve bununla birlikte yersiz, arsız düşünceler gırtlağımı bırakmıyor
Etraf besbelli dokunsam porselen gibi dağılır ama saf beyazlık ruhumu çıldırtıyor
Ne yapacağımı bilmiyorum sanki, şey, bir şeyler beni susturuyor
Şah damarımdan beynime sızan ince
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var.
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar
Elma dalından uzağa düşmez