Put ve Perest
Katliam yaptığım olay mahallindeyim
Alnımın pervazından görüntüler sızıyor
Kapının önündeki zümrüt yeşili çimenler
Tıpkı o gün gibi şakıyor meltem eşliğinde
Bir put ve bir perestin hikayesi bu
Rastgele açan sonbahar çiçeklerine karışan iki kişi
Bir çift meşeden tabut
İçinde uzanmış parlıyor iki yakut
Tanıştıklarında erkek
İtiraf etmeliyim ki, aziz okur, benim ömrüm, her birini gebertmek istediğim insanlarla aramdaki buzdağlarını eritmeye çalışmakla geçiyor. Mesela zenginlerden nefret ediyorum, ne yapayım, elimde değil. O restoran sürüngenleri, fiyaka kumkumaları, yapmacık kasvetin mıymıntı bekçileri, ticari bir şiveyle konuşan zehirli papağanlar, hileli bir neşe içinde geviş getiren bunak vampirler, modanın ipiyle kuyuya inen kibirli cambazlar, tatile gebe fırlamalar, alaturka bir sadizmle zıvanadan çıkanlar, alafranga bir mazoşizmle yılışıklaşanlar… Hepsine teker teker Kolombiya kravatı takmak istiyorum! [Kolombiya kravatı: Meksika mafyasının uyguladığı bir cezalandırma biçimi: Kurbanın gırtlağına bir delik açılır ve dili bu delikten sarkıtılır.
''Kabul ve itiraf ediyorum. Öylesine sevimli sapıklarsınız ki siz, ve bende öylesine güçsüz, ya da güçlü,ya da saçma, ya da akıllı bilmiyorum bir adamım ki, sözümden dönemem.''
Kendimi oldukça bileşik hissettiğimi itiraf ediyorum. Örneğin sağı solu belli olmaz biriyimdir. Ve bir şeye karar vermekte zorlanırım hep. Ayrıca, aynı kişiyi hem sevip hem de nefret edebilirim ondan.
Çünkü düpedüz benim sırtımdan yaşamayı kafana koymuşsun bir kez itiraf ediyorum. Birbirimizle savaşıyoruz. Ama iki çeşit savaş vardır; Biri bağımsız düşman güçlerin boy ölçüştüğü şövalye savaşı;
Düşmanlardan her biri kendisi için yaşar, kendisi için kaybeder, kendisi için kazanır. İkincisi de, insanı sokmakla yetinmeyip, hayta kalmak için onun kanını emen haşerenin savaşı, yani askerliği kendisine meslek seçmiş kişinin savaşı ve bu kişide sensin.
"Artık çocuklar benim zamanımdaki kadar kitap okumuyorlar. Ve itiraf etmeliyim ki kitap sevgisinin gitgide ölmekte olduğundan endişe ediyorum. Günümüzde çocuk edebiyatı acil bir durumla karşı karşıya. Daimi müşterilerimin çoğu, medyanın ışıltısına ve internet denen şu şeyin cazibesine kapılmış durumda. Bundan iki yıl önce, Stuart adında küçük bir çocuk ve annesi Genie sık sık dükkâna uğrarlardı. Stuart ona okuduğum hikâyeleri, hayal gücüyle dolu gözlerini iri iri açarak dinlerdi. Ama son zamanlarda o kadar sık gelmez olmuşlardı. Geçtiğimiz yaz annesi onu getirdiğinde ise çocuğun gözlerindeki kıvılcımın sönmüş olduğunu görebiliyordum. Annesi o günlerde oğlunun ilgilendiği tek şeyin filmler ve bilgisayar oyunları olduğundan yakındı. Sonuç olarak, edebiyat ona bir zamanlar olduğu gibi hitap etmiyordu."
"Benden hoşlanmıyorsun, değil mi?"
Tereddüt ettim. "Öyle bir şey yok Daemon. Seni... sevmek zor. Seni anlamak zor."
"Seni de." dedi, gözleri kapalıydı, yüzünde rahat bir ifade vardı. "İmkânsızı kabul ettin. Kız kardeşime ve bana karşı iyisin, hem de itiraf ediyorum, sana hıyarlık etmeme rağmen. Dün hemen evden dışarı koşup bütün dünyaya bizi anlatabilirdin ama yapmadın. Bir de benim saçmalıklarıma katlanmıyorsun," diye ekledi, hafif bir kahkahayla. "Bu huyuna bayılıyorum."
Vay canına. Bir dakika. "Benden hoşlanıyor musun?"
"Sonraki soru?" dedi.