Seçim süreci,günümüzde artık bir şey dünyaya sunulmadan önce gerçekleşen bir durum değil.daha çok,sürekli dışarı devredilen bir iş.şimde nerdeyse herşey dünyanın gözleri önünde,yetkililerin değil, toplumun zevk eleğinden geçiriliyor.aslında,bu çoğu dijital işletme modelinin kalbini oluşturuyor.önce seçip,sonra yayımlamaktansa,önce yayımlıyor ve sonra dünyanın kendi seçimlerine cevap veriyorsunuz:durmak bilmeden izleyici kazanan şeyleri artırıyor,kazanmayanlara ise pek emek harcamıyorsunuz.
Dostoyevski, ancak kendimizi berbat hissettiğimizde, acı çekebilme sınırımızın sonuna varmışsak ve yaşamı bütünüyle alev alev yanan bir yara diye algılıyorsak, eğer artık yalnızca çaresizliği soluyorsak ve umutsuzluğun bin bir ölümünü yaşamışsak, işte ancak o zaman okumamız gereken bir yazardır. Ancak o zaman, yani acıdan yapayalnız kalmış, felce uğramış olarak yaşama baktığımızda, o vahşi ve güzel acımasızlığı içerisinde yaşamı artık anlayamaz olduğumuzda ve ondan hiçbir şey istemediğimizde, evet, ancak o zaman bu korkunç ve görkemli yazarın müziğine açığız demektir. Böyle bir durumda artık birer izleyici olmaktan, yalnızca okuduklarımızın tadına varıp onları değerlendirmekle yetinen kişiler olmaktan çıkmış, Dostoyevski’nin eserlerindeki o zavallı ve yoksul kardeşlerin arasına katılmışız demektir; o zaman biz de onların acılarını çekeriz, onlarla birlikte, soluk bile almaksızın, yaşamın anaforuna, ölümün sonrasız öğüten değişmenine bakışlarımızı dikip kalırız. Ve yine ancak o zaman Dostoyevski’nin müziğine, bizi teselli etmek için söylediklerine, sevgisine kulak veririz; ancak o zaman onun korkutucu, çoğu kez cehennemden farksız dünyasının anlamını kavrarız.”
Reklam
-Çocuklar neden sakat doğuyorlar? -Genelde bu soruyu soran kişiler yüzlerini buruştururlar. Bu da aslında cevabı görememelerinden dolayıdır. Onlar, engelli çocukların "hatalı" olduğu düşüncesiyle bu çocuklara genelde acıyarak bakarlar. Ben fizyoterapist olarak, normal bir insana göre pek çok engelliyle daha fazla vakit geçirme şansına
Sayfa 346Kitabı okudu
Eski tuluat ustalarımızdan Kel Hamdi sahnedeyken bir izleyici sahneye bir hıyar (salatalık) fırlatır. Kel Hamdi Bey salatalığı yerden alır ve "Birisi kartvizitini attı." diyerek cebine koyar.
‘’Sayın İzleyiciler’’ hitabını duydukça ‘’Hadi oradan münasebetsiz adam!’’ diyorum. Sen tazılara mı hitap ediyorsun, insanlara mı? İzleyici senin babandır.’’
“Yazarlardan uzak duruyorum artık -veya kendilerine yazar diyenlerden. Ama aynı yerde yaşamaya ve yazmaya ya da ölmeye karar verdiğim 1970’den 1975’e kadar pek çok yazar uğradı evime; hepsi şair. ŞAİRLER. Ve çok tuhaf bir şey keşfettim: hiçbirinin görünür bir geçim kaynağı yoktu. Kitapları basıldığında satmazdı. Ve şiir dinletilerinde izleyici sayısı çok az olurdu, 4 ya da 14 başka şair. Ama hepsi güzel evlerde yaşar, sofamda oturup biramı içmeye bol zaman bulurlardı. Deliliğimle şehirde ünlenmeye başlamıştım; gizli tutulan şeylerin yapıldığı, çılgın kadınların dans edip şişe kırdıkları partiler veriyordum. Ya da birilerini balkondan aşağı atıyordum, ya da polis geliyordu, ya da... ya da. Çoğu doğruydu. Ama kira ve içki parasını denkleştirmek için sözü kâğıda döküp yayıncıya ve dergilere yollamak zorunda olan da bendim; bu da düzyazı demekti. Ama bu... şairler... sadece şiir yazarlardı. Şiirlerini ince ve yapay bulurdum... yazmaktan vazgeçmezlerdi ama; iyi giyinir, iyi beslenir, sofamda uzun uzun oturup biramı içerlerdi. Sürekli şiirlerinden ve kendilerinden söz ederlerdi.”
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.