Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Şu ömür dediğin şey savaştan kaçan Rum atlısı gibi ne çabuk yol alıyor.
yalnızca bir kez seni elimde tutabileceğimi sanmıştım, benden kaçan seni elimde tutabileceğimi sanmıştım.
Reklam
-Kaçan şanlı, kovan namlı, anasından Hazreti Ali nişanlı ... Salazlara şapşap .. . Kızlara haphap ... Mevlanakapılı Fayrap Ömer köleleri ...
"Işığı aramaktan başka bir şey yapmayan, sorumluluklarından kaçan insan iç aydınlığına asla kavuşamaz. Güneşe sürekli bakan bir kimse sonunda kör olur."
Boşuna Derin Devlet, Börü Budun demiyoruz
Mesela 2002 seçimleri de öyleydi. O gün Ak Parti seçimden net bir zaferle çıkmış gibi görünse de gözden kaçan bir nokta vardı, o da Tansu Çiller'in partisinin 30 bin eksik oyu olmasıydı. Eğer buna itiraz etseydi meclise girme ihtimali yüksekti. 160 bin sandık vardı. Hepsinden bir tane oy çıksa bile kazanırdı, ama itiraz etmedi. Etmediği gibi bir de istifa etti. Peki, neden istifa etti? Halbuki oyları daha az olanlar itiraz ediyorlardı. Tansu Çiller itiraz etmeyince, Erdoğan güçlü bir şekilde meclise girdi. Bu durum çok ilginç sorular uyandırıyor insanda. Partilerin sadece isimlerden ibaret olduklarını, perde arkasında partiler üstü bir akıl olduğunu düşünmeye başlıyor insan."
Küreselleşme öncesi zamanlardan miras kalmış, halen ayakta duran siyasi kuruluşlar dünyevi dayanışmaların yeni gerçekliğiyle başa çıkmakta apaçık yetersiz kalıyor. İktidar sahibi ama açıkça ve kendini bilerek siyaset dışı duran kuvvetlerin durmaksızın artan güçlerine uyum gösterebilecek kadar güçlü siyasi araçlarsa çoğunlukla yokluklarıyla göze çarpıyor. Yerleşik siyasi kurumların kontrolünden sistemli biçimde kaçan ve bütünüyle küresel olarak tanınan kuvvetlerin (sermaye ve finans, emtia piyasası, enformasyon, suç mafyaları, uyuşturucu trafiği, terör ve silah ticareti gibi) hepsi birbirinin aynı. Başka açılardan ne kadar çeşitlilik gösterirlerse göstersinler hepsi azimle, kurnazlıkla ve dirayetle -hiçbir etkili (ne zorlu, ne geçirimsiz ne de geçilmez) engelle karşılaşmadan- bölgesel olarak dayatılan kısıtlamaları, sıkı kontrol edilen devletlerarası sınırları ve yerel (devlet destekli) kanunnameleri yok sayıyor ya da düpedüz ihlal ediyorlar.
Reklam
Mari’ye sorarsanız bu zorluğun kaynağı karmaşa, kaos, anarşi falan değil, aşıraya kaçan düzenlilikti. Topluma durmadan yeni kurallar şırıngalanıyor, kurallara karşıt yasalar çıkarılıyor, yasalara karşıt yeni kurallar getiriliyordu. Herkesin yaşamını baskı altına akan görünmez düzenlemelerin bir adım bile dışına çıkmaya korkuyordu halk.
Sayfa 113 - Can yayınlarıKitabı okudu
Ancak anılarından kaçan kişi gerçek anlamda korkaktır.
Ve hiç kimse bilmiyordu. Yüreklerden kaçan o hüzünlü güvercinin, Adının inanç olduğunu.
Bu profesör kadınların erkeklere göre ikinci sınıf olduğunu biraz abartılı bir şekilde vurgulamakta ısrar ederken, aslında onların nasıl olduklarıyla değil, muhtemelen kendi üstünlüğüyle ilgileniyordu. Ateşli bir şekilde ve aşırıya kaçan bir vurguyla korumak istediği şey belki de buydu, çünkü kendi üstünlüğü onun için paha biçilmez bir mücevherdi.
Reklam
Paşa tekrar bir sigara yakıyor ve birkaç yaprak daha çevirdikten sonra, luıritasmı alıp şöyle izah ediyor: Bu sırada Conkbayırı'nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetlenmesi ve korunmasıyla görevli olarak oralarda bulunan bir müfreze erlerinin Conkbayırı'na doğru koşmakta, kaçmakta olduklarını gördüm. Size şu konuşmayı aynen okuyacağım: Kendim erlerin önüne çıkarak: -Niçin kaçıyorsunuz? dedim. -Efendim, düşman! dediler. -Nerede? -İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler. Gerçekten, düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, rahat rahat ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, erler on dakika dinlensinler diye... Düşman da tepeye gelmiş... Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman. artık bilmiyorum. bir mantık muhasebesi midir, yoksa içgüdüyle midir, bilmiyorum; Kaçan erlere: -Düşmandan kaçılmaz, dedim. -Cephanemiz kalmadı, dediler. -Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim. Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen erlerinin "marş marş" ile benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir subayını geriye saldım. Bu erler süngü takıp yere yatınca düşman erleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır.
Sayfa 144 - Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat (24-28 Mart 1918) - Birinci SafhaKitabı okuyor
Bkz: Abdurrahman Peşaveri
Ben İngilizce gazetelerin siyasete kaçan kısımlarını tercüme eder, Mustafa Kemal Paşa’nın kâtibi Hayati Bey’in getirdiği telgraflar arasından Anadolu Ajansı veya Hâkimiyet-i Millîye gazetesi için lâzım olan parçaları keser, bundan başka da, Mustafa Kemal Paşa’nın diğer muhaberatına ait yazıları hazırlardım. Burada Afganistan’dan bize gelmiş olan Abdürrahman adında bir genç Afganlı da bana yardım ederdi. Abdürrahman, Balkan Harbi esnasında Türkiye’ye gelmiş, tâbiiyetimize girmiş, Birinci Dünya Savaşı’nda bizim orduda hizmet etmişti. Ondan sonra da Rauf Bey ile beraber Erzurum’a gitmiş ve artık Mustafa Kemal Paşa’nın karargâhından ayrılmaz olmuştu. Bir parmağıyla fakat başarıyla, yazı makinesini kullanır, bundan başka da iş görmezdi. Bununla beraber, çok idealist, aynı zamanda Pan-İslâmist olduğu için, her şeyi o bakımdan muhakeme ederdi. Benim için onu tetkik faydalı oldu. Çünkü, Hindistan’da Aligar Üniversitesi’ nin mahsulü olan bu adam, bana Hint psikolojisinin nasıl bir sabit fikir hâlinde her şeye Müslümanlık noktasından baktığını öğretti.
"Nasıl olsa elli adımı giden, yüz adım da gider ... Kaçan ba­lık büyük olur."
Sayfa 170Kitabı okudu
Nereden bileceksin insanların hayat karşısında nankörleşeceğini?
Sayfa 48 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Yalnız, tek bir sözcüğün yalan olursa tüm hayat senden intikam alır.
Sayfa 44 - Can YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.