Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Elbette bilgi ilerliyor, onun gelişimi kaçınılmaz, sürekli artan bir hızla gelişiyor, daha hızlı bir şekilde ama övgü bunun neresinde ? Bu, sanki birinin yıllar içinde yaşlanıp sonuç olarak her geçen gün artan bir hızla ölüme yaklaşmasını övmeye benziyor.
Birbirimizi anladığımızı sanmıştık oysa hiç anlamamışız.
"Hayır, hayır Türkçe konuşmadınız. Ben ve siz aynı dili, aynı sözcükleri kullandık. Ama sözcüklerin içleri boşsa bizim ne suçumuz var? Boş sözcükler sevgili dostum. Ve siz onları bana söylerken kendi anlamlarınızı yüklüyorsunuz; bende onları algılarken, kaçınılmaz bir şekilde kendi anlamlarımı yüklüyorum onlara."
Reklam
Eksiklik Duygusu
İnsanın dünyaya gelişiyle yaşanmaya başlanan ve ömür boyu süren bu duygu evrenseldir. Çünkü doğadaki tüm varlıklar "eksi" bir durumdan "artı" bir duruma geçmek için sürekli çaba içindedirler. İnsandaki eksiklik duygusu da, bireyin gelişimi ve insanlığın evrimi için gerekli bir dürtüdür. Ama çoğumuz bu duygunun varlığını yadsıma eğilimindeyizdir. Çünkü eksiklik, toplumsal değer yargılarına göre arzu edilmeyen bir durumdur. Bu nedenle, eksik yönlerimizi ancak bazı durumlarla yüz yüze geldiğimizde kabul ederiz. Eksiklik duygusu, yarattığı hoşnutsuzluğa karşın yaşanması da kaçınılmaz bir olgudur. Üstelik insanın yaşamını sürdürebilmesi ve gelişebilmesi için zorunludur
Sayfa 76
Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.
Kavga etmemize rağmen sonunda haksızlıklara boyun eğmeye devam ediyorsak, yakınmamıza rağmen kendi umutlarımıza, değerlerimize ve potansiyelimize ihanet edecek şekilde yaşıyorsak ya da toplumun şirret, dırdırıcı, öfkeli ya da yıkıcı kadın klişesine uygun davranmaya başlıyorsak, depresyon, kendine saygı duymama, kendine ihanet etme ve hatta kendinden nefret etmek gibi duygularla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.
artık kaçınılmaz bir ustalığa vardım acı çekmede ve rüzgârı tanımada olumsuz şeyleri tartışmada üstüme yoktur biliyorum
Reklam
335 syf.
·
Puan vermedi
Aşk romanımı, felsefe kitabı mı, kişisel gelişim kitabı mı, psikoloji kitabı mı okurken karar veremedim. Kitap aşk ilişkisini anlatırken kadın, erkek karakterlerinin kişiliği ve yaşadıkları ilişki durumunu örnekleyerek anlatıyor.Güzel bir aşk hikayesi de var kitapta böylece sürükleyici şekilde okunuyor kitap. Alain de Botton'a olan önyargımı kırdı kitap.Farklı bir kitap okumak isteyenlere mutlaka tavsiye ederim. Özellikle aşk acemisi olan, aşk hakkında kitap arayanlara tavsiyemdir. ......"beni korkularımla, takıntılarımla, nevrozlarımla birlikte sev... zayıf düştüğüm anlarda ben kimsem onun için sev...." "Duygusal çıplaklık, insanın bir başkasına zayıflığını ve yetersizliğini sergilemesi anlamına gelir. " ".....insanlara yaşam ve itibar kazandıran şey ruhtu, ruhun yokluğunda insanlar yalnızca birer makinaydılar, .... " "Karayip adalarına uçan bir kişi, kaçınılmaz olan denize ve güneşe karşın varolan hayal kırıklıklarını dindirebilmek için bir başka akıl cennetine ihtiyaç duyacaktı."
Romantik Hareket
Romantik HareketAlain de Botton · Sel Yayıncılık · 2007346 okunma
"Karayip adalarına uçan bir kişi, kaçınılmaz olan denize ve güneşe karşın varolan hayal kırıklıklarını dindirebilmek için bir başka akıl cennetine ihtiyaç duyacaktı."
Sayfa 245 - SELKitabı okudu
Kendi memleketlerinde savaşan Türkler, Yunan ordusunun geniş bir cephe üzerine yayılmasını ve sonunda yıkıcı darbeyi vurmak için zaman bekleyeceklerdir. Başka bir deyimle Napolyon'un 1812'de Rusya'yı işgali denemesi yeniden tekrarlanacaktır. Napolyon Rus sınırını ilk geçtiğinde 500.000 kişilik bir ordusu vardı. Moskova'ya vardığında bu ordu 80.000'e inmişti, geri kalanlar yanları ve ulaşım hatlarını korumak için geride bırakılmıştı. Bu şartlarda ricat ve felaket kaçınılmaz sonuçtu.
Sayfa 41 - İleri YayıneviKitabı okuyor
Çocuklarla ilgili konuştuğumda "Aman, biraz da acı çeksinler. Her şey de istedikleri gibi olmayıversin," diyen her insanla birlikte bir kenara 5 kuruş atsam şimdi milyonerdim sanırım. Yine aynı şekilde, çocukların acısını dile getirdiğimde ya da önemli olanın başımıza ne geldiği olmadığını söylediğimde "Siz hiç acı çekmemişsiniz. Hayatınız çok kolay olmuş. Başınıza hiç kötü bir şey gelmemiş." benzeri cümleler duymadığım olmadı bugüne kadar. Biz elimizden geleni yapsak da çocuklar zaten acı çekecek ve farklı mahrumiyetleri yaşayacaklar; bu, kaçınılmaz. Ve, her zaman söylediğim gibi, ebeveynin görevi, çocuğun acı çekmemesini sağlamak değil. Çocuğun üzülmesi, öfkelenmesi, acı çekmesi son derece normal. Ebeveynin görevi, çocuğun acısını anlamak ve o acıda yanında olmak. O acıyı görmezden gelmek, "O kadar acı ya da mahrumiyet de lazım," demek, farkında olmasak da kasıtlı yaptığımız bir kötülük. Bize böyle öğretildiği için böyle düşünüyor, ancak yanılıyoruz ve çocuğu bilerek bir şeylerden eksik, mahrum bırakmayı marifet zannedebiliyoruz. Bu kitabın, yüzmek, yaşamak ve olma arzumuzun, bunların her birinin diğeriyle sıkı bağının anlaşılması adına küçük bir katkı olmasını, çocuklara ve içimizdeki çocuklara daha çok şefkat getirmesini dilerim. Nihan Kaya
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.