Ne yazık ki içimizden biri
" Ölümle tehdit etmenin cezası bir insanın hapis yatmasına yetecek kadar bile değil. Bu kanunları yapanlar sürekli kaçarak ve saklanarak yaşamak zorunda kalmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlar. Ah! Hiçbir fikirleri yok. O milletvekillerinin tek tek bu azabı çekmelerini isterdim. Bu korkuyu iliklerinde hissedenlerin o suçun cezasını bu
Sayfa 250Kitabı okudu
NİHAL ATSIZ'IN GÖK SULTAN'I
Tarihî şahsiyetler yalnız yaşadıkları zamanda değil, kendilerinden sonra da isimleri sıkça anılan ve tartışmalara konu olan kişilerdir. Bu anlamda yakın dönem Türk tarihinin kuşkusuz en tartışmalı isimlerinin başını çekenlerden birisi de II. Abdülhamid’dir. II. Abdülhamid’in kendi iktidarı döneminde başlayan ve günümüze dek süren bu tartışmalar
Reklam
Yurdumun kızları. İçinizden en güzeli, yaz mevsiminde bir ikindiüstü, loş kütüphanede Jean de Tournes'nin 1556'da bastığı küçük kitabı bulsa. Serin, parlak kitabı alıp dışarı uğultulu meyve bahçesine ya da ilerideki, bayıltıcı kokusunda halis bir lezzet tortusu bulunan ateşçiçeğinin yanına çıksa. Bu kitap, henüz erken eline geçmiş olsa.
Sayfa 186 - 187, 188, 189 Can KlasikKitabı okudu
Menzile, sofrada vardık; general çatalını bıraktı, bana döndü: "Emir can, bu çocuğu neden yanında getirdiğini bize açıklayacak mısın?" Cemile Hala atıldı: "İkbal can! Bu ne biçim soru?" "Sen kazak örmekle meşgulken, canım, ben ailemizi merak edenlerle uğraşmak zorunda kalacağım. Soru soracaklar. Kızımızın evinde bir Hazara çocuğun ne işi olduğunu merak edecekler. Ne diyeceğim onlara?" Süreyya kaşığını bıraktı. Babasına döndü. "Onlara dersin ki..." "Tamamdır, Süreyya," dedim, elini tutarak. "Sorun değil, General Efendi haklı. İnsanlar soracaktır." "Emir..." diye başladı karım. "Tamamdır." Generale döndüm. "Durum şu, General Efendi: Babam hizmetkârının karısıyla yatmış. Kadın da Hasan adında bir oğlan doğurmuş. Hasan öldü. Divanda uyuyan çocuk, onun oğlu. Benim yeğenim. İşte, soranlara aynen böyle söylersiniz." Herkes susmuş, bana bakıyordu. "Bir şey daha var, General Efendi," dedim. "Bir daha, benim yanımda ondan asla 'Hazara çocuk' diye söz etmeyeceksiniz. Onun bir adı var: Sohrab." Yemeğin sonuna kadar kimse konuşmadı. Sohrab'ın suskun olduğunu söylemek, yanlış olur. Suskunluk, huzur içeriyor. Sakinlik, dinginlik. Yaşam düğmesinin sesini kısmak gibi.. Sessizlik ise düğmeyi kapatmak. Kesmek. Tamamen durdurmak. Sohrab'ın sessizliği, buna özgür iradesiyle karar verenlerin, davasını hiç konuşmayarak savunma yolunu seçenlerin sessizliği değildi. Bu, karanlık bir yere sığınan, etrafindaki örtünün uçlarını kıvırıp bir bohça yapan ve onun içine gizlenen birinin sessizliğiydi.
Sayfa 363 - EVEREST YAYINLARIKitabı okudu
İnsan kötülemekten hoşlanan bazı komşularımız, bilhassa o huysuz keçinin sahibi İbrahim Bey, bu saati babamın daha evvel kayyumluğunu yaptığı ahşap bir mescitten buraya getirdiğini iddia ederlerdi. Onların rivayetine göre mescidin yandığı gece babam birçok kurtarılan eşya ile, bilhassa yazı levhalarıyla beraber bu saati de eve getirmişti. Konsolun
Sayfa 25 - Birinci Bölüm, Büyük Ümitler, IVKitabı okudu
Irmak
“Neden bir Brahman olarak, neden bir çileci olarak Ben’le savaşından sonuç alamadığını şimdi seziyordu Siddhartha. Pek çok bilgi, pek çok kutsal dize, pek çok sungu kuralı, pek çok oruç, pek çok eylem ve çaba başarıya ulaşmasını önlemişti. Kibirden hiçbir şey görmemişti gözü, her zaman herkesten akıllı, herkesten gayretli biri, her zaman herkesten bir adım ilerde, her zaman bilen, her zaman ruhani biri, her zaman bir rahip ya da bir bilge olmuştu. Ben’i işte bu rahipliğin, bu kibrin, bu ruhaniliğin içine girip sinmiş, burada bir güzel yuvalanmış, burada palazlanıp büyümüş, oysa kendisi oruç tutarak, çile çekerek bu Ben’i öldürdüğünü sanmıştı. Şimdi bunu görüyor, hiçbir öğretmenin kendisini esenliğe kavuşturamayacağını söyleyen gizli sesin haklı olduğunu görüyordu. İçindeki rahibin, içindeki Samananın ölmesi için dünyaya açılması gerekmişti, zevk ve güç, kadın ve para peşinde koşarak kendini yitirmesi, bir tacir, bir kumarbaz, bir ayyaş ve açgözlü biri olması gerekmişti. Derken bu zevkperest Siddhartha’nın, bu açgözlü Siddhartha’nın da ölebilmesi için daha sonra bu berbat yılları göğüslemesi, bu iğrençliğe, kof ve yitik bir yaşamın bu boşluk ve anlamsızlığına sonuna kadar, acı bir umarsızlığa gelip dayanmcaya kadar katlanması gerekmişti. Ve zevkperest, açgözlü Siddhartha ölmüş, uykudan yeni bir Siddhartha uyanıp gözlerini açmıştı. Bu Siddhartha da günün birinde yaşlanacak, o da günün birinde ölüp gidecekti, ölümlüydü Siddhartha, tüm nesneler ölümlüydü. Ama bugün gençti henüz, bir çocuktu bu yeni Siddhartha ve yüreği sevinçle dolup taşıyordu.”
Reklam
46 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.