Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Malesef ki çoğu toplumda öyle;
"Erkeklik "ve "kadınlık " tanımlarımız kadınların erkekler için tehdit etmeyen yardımcılar ve ego geliştiriciler olması gerektiği şeklindedir;aksi takdirde erkekler kendilerini hadım edilmiş ya da güçsüzleşmiş hissederler .
Nicin bugun yaşamin, tum yasamin onunden gecip gittigini, artik ölümü beklemekten baska bir sey olmadigini, her gun gibi bir kez daha aniyorsun. Yasam, zamansiz. Yasamin hicbir zamani yok. Cocukluk, kadinlik, erkeklik, yaslilik, yasam, ölüm, sevgi, sevgisizlik, doyum, doyumsuzluk, her sey iç içe. Akil, delilik, varlik, bosluk iç içe
Reklam
Günlük deyimlerimizi düşünüyorum. "Hayat erkeği" dediğimiz zaman ne anlarız? "Hayat adamı" dediğimizde, güçlükleri pratik yönden çözebilen, sıkıntıları çabucak aşan, başarıya ulaşmış bir erkeği anlatmıyor muyuz? Peki "hayat kadını" nedir? Bir fahişe. Birinde yüceltme var, öbüründe aşağılama. Neden "hayat adamı" olmak erkeği yüceltiyor da, "hayat kadını" olmak kadını aşağılıyor? Toplumsal bilinçdışında kadını aşağılamaktan kuşkusuz. "Hayat" dediğimiz yaşama zenginliğini nasıl daraltıyoruz. Ya "ev", ya "sokak"? "Evinin kadını" dediğimizde ne anlıyoruz? Evinin işini yapan, evini temiz tutan, yemeklerini düzenli pişiren, çocuklarına gereği gibi bakan, evinden başka bir şeyi gözü görmeyen kadın. "Evinin erkeği" dediğimizde? Evine düzenli gelen, içki içmek için, kumar oynamak için, arkadaşlarıyla gezmek için ev dışında hayatı olmayan erkeği. "Evinin kadını" deyiminde övgü var, "evinin erkeği" deyiminde beğeniyle karışık hımbıllık suçlaması. "Sokak kadını" deyimi var, orospu demek. "Sokak erkeği" deyimi yok. Sokak erkeklerindir. Kadın çıkarsa, orospuluğundan çıkar. Çocukları da unutmayalım. "Sokak çocuğu" gezmeyi seven, haşarı çocuklara yöneltilmiş sevimli bir eleştiri. Geleneksel kültürümüz, erkeklere ve kadınlara dünyayı böyle paylaştırmış. Neden mi? Dünyayı paylaşmayı bilmediğimizden.
Aydınlanma çabalarının ve feminist akımların yansımalarını edebiyat dünyamızdaki kadın katkısında da görürüz. Bugün banknotlarımızın üstünde resmi bulunan ilk kadın romancımız Fatma Aliye Hanım ve Sultanahmet mitinginin coşkun konuşmacısı, Kurtuluş Savaşımıza katkı vermiş Halide Edip ADIVAR, dönemin edebiyatçı kadınlarının önde gidenleridir. Fatma Aliye Hanım'ın, çokeşliliği mazur göstermeye yarayacak gerekçeler arayışının yanında, tekeşliliğin yılmaz savunucusu Halide Edip'in bu bağlamdaki ilkeli tutumu gözlerden kaçmamalıdır. * İlginçtir, kadınımızda siyasi bilincin oluşmasına dair, çok farklı iki düşünür tıpatıp aynı görüştedir. Tarihçi Petrosyan İkinci Meşrutiyet'in, daha doğrusu İkinci Meşrutiyet'i doğuran özgürlükçü akımların kadınımızın siyasallaşması açısından bir başlangıç olduğunu söyler. Büyük romancımız ve şair A.H. Tanpınar, Huzur romanında aynı görüşü anlatıcının ağzından dile getirecektir: ...1908 senelerinin muayyen bir seviye kadınlarında yaptığı değişiklik..."
...çünkü iffet bir kadınlık görevi, zevk ise, tıpkı akıl gibi, bir erkek ayrıcalığıydı.
"Sakın kadın olduğun için cesaretin kırılmasın. Kadınlık güzeldir."
Reklam
Cinsiyetimizi belirleyen elbette sosyal çevremiz değil ama bu aidiyetin yönünü belirleyen gene de o ;Kabil 'de kız doğmakla Oslo 'da kız doğmak aynı anlami taşımıyor , kadınlık aynı biçimde yaşanmıyor , ne de kimliğin başka hiçbir öğesi...
Yeni Bir Annelik Makamı Daha
Oğlum uykuya daldıktan, nefesi derinleştikten, tatlı karnı ağır ağır bir şişip bir indikten sonra, kolumu üzerinden usulca sıyırıp doğruldum, kalktım. Gıcırdamasın diye usta bir kıvraklıkla çabucak açtım kapıyı, dilini yavaşça yerine oturttum çıktıktan sonra. Salonun solda kalan duvarına yaslanmış yeşil çantanın içinde, ertesi günkü ders programına göre akşamdan hazırlanmış defterler, özenle yapılmış ödevler… Yemek masanın altında silgi tozları, kırılmış uçlar, yere düşüp içi dağılmış bir kalemtraş… Sandalyede kareli bir defterin yırtılmış sağ üst köşesi, belki sol alt. Ev yine, insanın saklandığını sandığı her şeyle hınca hınç dolu. Bir çanta bir sırta nasıl bu kadar yakışır, yavrum koca oğlan oldu. Çeke çeke sürüyerek bir umudun zeminine muhakkak oturttuğumuz ne kadar kadar beyhude çaba varsa, bir sigara yakıp uzun uzun düşünmek için mutfağa doğru yürüdüm. Annelik bunun içindir, unutmamalı, belki tek başına kadınlık bunun için. Usul adımlarla vardığım mutfak kapısının eşiğinde, antre duvarına kısmen boyasa da öteye güç getiremeyen zayıf bir ışık… Altında, çoktan uyudugunu sandığım ANNEM… Kalbini yanımızdan usulca sıyırıp kalkmış meğer, öylece oturup her şeyi başa sarıyor. Ses etmeden bakarken bir süre, beni de bir ANNEnin doğurduğunu hatırladım. Döndüm, sıramı bugün ona verdim. Bir eve iki ANNE fazla geliyor, bunu en iyi ben bilirim.
Sayfa 48 - KüsüratKitabı okudu
Kabil’de kız doğmakla Oslo’da kız doğmak aynı anlamı taşımıyor, kadınlık aynı biçimde yaşanmıyor.
Demek ki fikirler doğru yolu göstermekte ama toplum belli bir düzeye gelemeden fikirlerin hayata geçirilmesi mümkün olamamaktadır.
Sayfa 16 - 1. Basım: Aralık 2023 - Sia Kitap
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.