Bu eğitimin merkezinde aile var, anne, baba var. Gencimizi her şeye rağmen nasıl kazanırız? Buna cevap arayalım. Yaşamak için, varolmak için, gelişmek için, mutluluk için bütünlük şuuruna ermeye, düşünmeye, sevmeye, iç zenginliğimize yönelmeye, öz eleştiri cesaretini göstermeye muhtacız. Farklı ve özümüzle bağdaşmayan ihtiyaçlara itildiğimiz için bunu anlayamıyoruz. Anlayamıyoruz; ama sonuçlarını yaşıyoruz! Şuurunda olsak da olmasak da yaşıyoruz. Acılar, hasretler, hicranlar, çaresizlikler peşimizi bırakmıyor. Gençlerde aradığımız, onlar için düşündüğümüz istikbal ölçüsü nedir? Teknolojiyi bilsin, bir-iki dil öğrensin, kaliteli okullardan mezun olup diplomalı olsun. Bu bakış yeterli mi? Diploma ve kariyer hastalık halini almadı mı?
Eğitim meselesi halledilmeden hiçbir mesele halledilemez. Siyaset, hukuk, ekonomi; hepsi muaallakta kalır. Sadece bilgisayarlı- internetle eğitim, kıymet hükümleri vermez. İnançtan, ahlaktan, idealden, sevgiden, faziletten, saadetten söz etmez. O sadece maddeyle meşgul olur. Milli eğitimi millileştirmedikçe; “demokrasi”, “medeniyet”, “çağdaşlık” gibi kavramları oturtacak bir temel de bulamazsınız. Eğitime kalite, muhteva, seviye, ruh, ideal getirmeye mecburuz. Yüreği sevgiyle dolmayasın gözleri yaşarmaz, yaşarmayan göz görmez, görmeyen düşünemez, düşünmeyen yaşayamaz.