Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
''İnsanın içsel değerine ilişkin bilinci daha derin, daha manevi şeylere bağlıdır ve kamp yaşamı tarafından sarsılamaz fakat tutsaklar bir yana, özgür insanlardan kaçı bu bilince sahiptir ki?''
Mükemmel bir emperyalist çözüm
"Büyük güçler kamp ateşinin çevresinde, aç gözlerle fırsat kollayan kurtlar gibiydi. Çünkü Türkiye, doğası gereği zengin ve emperyalizm de oburdu... Herkesin Türkiye'de bir çıkarı vardı, olmayanlar da icat ediyordu. Neredeyse akla gelebilecek bütün azınlıklar için birer ülke planlanıyordu. 'Barbar bir ulus' olan Türkleri Avrupa'dan kovma fir- satı kaçırılmamalıydı. Amerikalı tarihçi prof. Paul Helmreich
Reklam
Minik Despotlar
Sanki kendisiyle Rhodes (ve kendisiyle şirketteki yaşıtlarının hemen hepsi) paralel yetişkinlikler yaşıyormuş gibi geliyor. Dünyalarının hakimi olan minik despotların okul, kamp, etkinlik ve özel ders gibi ihtiyaçları bütün kararlarını belirliyor ve önümüzdeki on, on beş, on sekiz yıl boyunca belirlemeye devam edecek. Çocuk sahibi olmak bu insanların yetişkin hayatlarına ani ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir yön ve amaç biçti: O yıl tatile ne zaman nereye gidileceğine onlar karar veriyor, harcamalardan geriye para kalacak mı, kalacaksa nereye harcanacak onlar belirliyor; günlerin, haftaların, yılların, ömrün şeklini onlar çiziyor. Çocuk sahibi olmak harita mühendisliği gibi; doğum anında teslim edilen haritaya harfiyen uymaktan başka yapacak bir şey de yok.
Kamp sakinleri, her ne şekilde olursa olsun karar vermekten ve bir şeye kalkışmaktan korkuyordu. Bu, kişinin kaderin kölesi olduğu, şöyle veya böyle kaderi değiştirmeye çalışmamak, bunun yerine oluruna bırakmak gerektiği yolundaki güçlü bir inançtan kaynaklanıyordu.
Yıllar sonra tıbbiyede okurken, İzmir Konak'taki Çınar sinemasında oynayan A. Kurosava'nın "Dersu Uzala" filmine gitmiştim. Filmin bir sahnesinde kamp yerinde bir kulübede konaklayan Dersu ve Yüzbaşı'nın oradan ayrılırken Dersu'nun yaptıkları da, benim çocukken yaşadığım şeyle aynıydı. Dersu, bir parça tuzu ve kibriti hiç tanımadığı insanların daha sonra ihtiyacının olabileceğini bilerek, kulübede bir yerlere saklamıştı. İnsanlığın ortak ahlak ve vicdanının hiç de öyle uzaklarda olmadığını düşünmüştüm, filmi seyrederken.
Çok sevdiğim filmlerden
Yıllar sonra tıbbiyede okurken, İzmir Konak’taki Çınar sinemasında oynayan A. Kurosava’nın “Dersu Uzala” filmine gitmiştim. Filmin bir sahnesinde kamp yerinde bir kulübede konaklayan Dersu ve Yüzbaşı’nın oradan ayrılırken Dersu’nun yaptıkları da, benim çocukken yaşadığım şeyle aynıydı. Dersu, bir parça tuzu ve kibriti hiç tanımadığı insanların daha sonra ihtiyacının olabileceğini bilerek, kulübede bir yerlere saklamıştı. İnsanlığın ortak ahlak ve vicdanının hiç de öyle uzaklarda olmadığını düşünmüştüm, filmi seyrederken.
Reklam
Sizce bu kamp,mahkumiyet alanında insaniyet testini geçermi?
Her zaman bir seçim yaparız. Her gün, her saat bizi özvarlığımızdan, içsel özgürlüğümüzden soyutlamakla tehdit eden güçlere boyun eğmeye ya da eğmemeye yönelik bir tercih sunulur bize ve bu da özgürlük ve onurumuzdan vazgeçerek, tipik bir kamp sakinine dönüşüp koşulların oyuncağı olup olmayacağımızı belirler.
Sayfa 77 - Okuyan Us YayıneviKitabı okuyor
Kamp ateşinin ardından;
"Yıllarca sırtımda taşıdığım olumsuz duyguların omurgamda bıraktığı ruh kalıntılarını, negatif enerjinin kalan kısmını, omzumdan, sırtımdan, belimden, bacaklarımdan, ayaklarımdan toprağa karışıp gitmesi için tamamen serbest bırakıyorum." Bunu sık sık tekrar ediyoruz, bir süre sonra el ve ayaklarımızda uyuşma, ürperme, üşüme şeklinde değişik bir his oluşacaktır. İşte o an boşaltım başlamıştır, bu negatif enerji toprağa akıyordur.
Sayfa 102
Danışan gözlerini kapatır, kendini bir kamp ateşinin başında hayal eder. Sırtında bir çuval hayal eder ve "Sırtımdaki simsiyah çuvalın içinde anneme ait olan suçlanma, gizlenme, ayrılık içeren negatif duyguları birer birer ateş atıp yok ediyorum." şeklinde konuşma yapar.
Sayfa 100
Reklam
Her zaman bir seçim yaparız. Her gün her saat bizi öz varlığımızdan ,içsel özgürlüğümüzden soyutlamakla tehdit eden güçlere boyun eğmeye ya da eğmemeye yönelik bir tercih sunulur bize ve bu da özgürlük ve onurumuzdan vazgeçerek , tipik bir kamp sakinine dönüşüp koşulların oyuncağı olup olmayacağımızı belirler.
Bir Örnek Olay: Fransız Danıştayının 15 Şubat 1963 tarihli Association “Les Amis Chiberta ” kararına konu teşkil eden olayda, bir belediye başkanı, çıkardığı bir düzenleyici işlem ile kendi beldesinde kamp yapılması konusunu düzenlemiş ve bu arada belirli bölgelerde kamp yapılmasını yasaklamıştır. Vesayet makamı olan vali, bu düzenleyici işleme hiçbir zaman karşı çıkmamıştır. Belediye başkanınm bu düzenleyici işlemi yürürlükteyken vali, bu düzenleyici işleme aykırı olarak, belirli bir kişiye, belediye başkanının kamp yapılmasını yasakladığı bir yerde kamp yapma izni vermiştir. Valinin kamp izni kararına karşı açılan davada Fransız Danıştayı, valinin izin işlemini iptal etmiş, valinin bireysel işleminin, belediye başkanınm düzenleyici işlemine aykırı olamayacağına karar vermiştir. Fransız Danıştayının kararı doğrudur. Vali, vesayet makamı olarak, belediye başkanınm düzenleyici işlemini baştan onamayarak engelleyebilirdi. Vali baştan vesayet yetkisini kullanmadığına göre, belediye başkanınm düzenleyici işlemini hukuka uygun ve yerinde bulmuştur. Daha sonra hukuka uygun ve yerinde bulduğu düzenleyici işleme aykırı olarak bireysel işlem yapmasında hukuka aykırılık vardır. Valiye bu imkân tanınırsa, vali kanunla öngörülmemiş yeni bir vesayet yetkisine kavuşmuş olur. Kaldı ki, valinin genelde karşı çıkmadığı düzenleyici işleme aykırı bir şekilde bazı kişilere özel izinler vermesinin altında pek muhtemelen eşitlik ilkesine aykırı bir şekilde kayırmacılık düşünceleri yatar.
ÖZGÜRLÜK SONRASI
Özgürlüğe kavuştuktan birkaç gün sonra, bir gün, çiçekli çayırları geçip, kamp yakınlarındaki pazar kasabasına doğru kilometrelerce yürüdüm. Tarlakuşları gökyüzüne yükseliyordu, neşeli şarkılarını dinleyebiliyordum. Uzun süre kimseye rastlayamadım; geniş topraklardan, gökyüzünden, tarlakuşlarının verdiği şölenden ve mekân özgürlüğünden başka bir şey yoktu. Olduğum yerde durdum, çevreme, sonra gökyüzüne baktım ve diz çöktüm. O anda kendim ya da dünya hakkında hiçbir şey bilmiyordum, aklımda tekrarlayıp durduğum tek bir cümle vardı: “Daracık hücremden Tanrı’ya yakardım, o da bana özgürlükle yanıt verdi.” Orada diz çökmüş halde ne kadar kaldığımı ve bu cümleyi kaç kere tekrarladığımı artık anımsamıyorum. Ama biliyorum ki o gün, orada, o saatte yeni yaşamım başlamıştı. Ta ki yeniden insan olana kadar, adım adım ilerledim. {-Kitabı okurken askerlik dönemini tekrar yaşadım sanki, ölümün kara bulut gibi üstümüze çöktüğü zamanları anımsadım. Yaşadığımız zorlukların yanı sıra mayınlı dağlar da intikal ederken ölümü ensemde hissederdim, en kötüsü de nereden olacağı fikriydi, sağımdan gelen bir merminin kafamı dağıtması yada bir yamaçta gizlenmiş düşmanın silahından çıkan merminin özlem dolu kalbimi parçalaması veya sırlanmış mayınlardan birine basıp vücudumun paramparça olması mı sonumu getirecekti? Böylesi karamsar düşünceler içinde yavaş yavaş duygu körelmesi yaşıyordum her gün boyunca..-}
Sayfa 105Kitabı okudu
İnsan özgürlüklerinin sonuncusu yani belli koşullar altında insanın kendi tutumunu belirlemesi kendi yolunu seçmesi ve kampta yapılacak bir tercih her zaman vardı. Her gün her saat insanı kendi özünden içsel özgürlüğünden yoksun bırakmakla tehdit eden güçlere boyun eğip eğmeyeceğimizi, özgürlük ve onurdan vazgeçerek tipik bir kamp sakini kalıbına girmemizi sağlayacak şekilde koşulların bir oyuncağı olup olmayacağımızı belirleyen kararları verme fırsatı sağlıyordu. Dolayısıyla bu tür koşullar altında bile temelde insan ne olacağına karar verebilmektedir.
Bir kamp ateşinin etrafında anlatılan bir öyküyü hatırlat gibi bir çocuk hatırlıyorum
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.