Kitapta Kafka'nın Milena'ya gönderdiği mektuplar var, ne yazık ki Milena mektuplarını yok ettiği için onları okuyamıyoruz. Açıkçası bu durum mektuplara odaklanmayı zorlaştırıyordu, çünkü gelen yanıtları bilmeden başka başka satırlar okuyorsunuz ve hiç bilmediğiniz konularda cümlelerle ile karşılaşıyorsunuz. Ben kitabı okurken zorlandım, zaten mektup okumayı sevdiğim bir tür değil bir de tek taraflı olunca okumakta zorlandım, kitap günlere yayıldı, uzadıkça uzamış oldu. Zaman zaman da Kafka'nın karamsar ruh hali üzerime kara bulut gibi çöktü ve okumakta zorlandım.
Kitabı bitireli bir kaç gün geçmiş olsa da hala net bir düşünceye sahip değilim. Kafka-Milena aşkına ben yeterince saygı duyamıyorum çünkü ortada yasak aşk var, burada ahlaki değerlerim ister istemez kendini gösteriyor. Her ne kadar Milena'nın kocası Milena'ya sadık olmasa da bu Milena'yı haklı duruma getirmiyor bence ve bu sırada Kafka'da nişanlı idi. Bunlar mektupları okurken beni sürekli rahatsız etti diyebilirim. Kitabın sonunda Milena'nın Max Brod'a yazığı mektupları ise daha bir merakla ve severek okudum, Kafka'yı dışarıdan da görmek çok iyi oldu.
Velhasılı kelam, kitabı okurken genel olarak sıkılsam da Kafka'nın cümleleri çoğu zaman ilgimi çekti ve onu daha yakından tanımama imkan tanıdı. Kitap mektuplardan oluştuğu ve kişisel belgeler olduğu için, kitaba puan vermeyi uygun bulmuyorum. Zaten kitabın kişisel belgelerden oluşması da bende biraz mahremiyete saygısızlık hissi uyandırmadı değil. Eğer Kafka'yı Milena'ya olan duyguları ve içsel yaşantısı ile de tanımak istiyorsanız kitabı sevebilirsiniz ama çok akıcı, hemen kayıp giden bir kitap da beklemeyin derim.
Ey sevdiğim, ses ver! Ses ver bana yoksa kaybolacağım seni ararken bu sularda. Ruhum, ruhunu yana döne arayan ince kanatlı bir kelebek. Rüzgârlar sert, dalgalar hırçın ve kanatlarım titrek.
Jennifer McMahon - Söylemeyeceğine Söz Ver adlı kitaba yorumum:
Öncelikle bu kitabın peşinden çok koştuğumu, delice merak ettiğimi söylemeyeliyim. Kavuştuğumda ise derhal okumaya başladım ve su gibi içtim sayfaları.
Kitabın kapak resmi harika olmakla birlikte iç kağıdının çok kaliteli olduğunu bildirmeden geçmek istemedim. İç kağıdı O kadar
Biz bir kukla sahnesindeyiz :
Kuklacı Felek usta,kuklalar da biziz.
Oyundayız birer, ikişer;
Oyun ,bitti mi sandıktayız hepimiz .
Ömer Hayyam.
#evreniyutançocuk
#trentdalton
Aldığı ödülleri sonuna kadar hak eden harika bir roman . İki kardeş öyle bir hayatın içinde varolmaya çalışıyorlardı ki
Para verip de aldığım bir kitap değildi. Ve biraz da ince olduğundan hemen biter diye aldım elime birkaç saate bitirdim. Feride Çiçekoğlu'nu ilk defa duyuyorum ne yalan söyleyeyim...
Bu romanında ise Barış adında bir çocuğun, cezaevinde, ablası İnci'ye yazdığı ama bir iki mektubu hariç diğer mektuplarının hep demir kapılarda kaldığı
Ağustos ayını 7 kitapla tamamlamış bulunuyorum. #Tavsiyeniteliğinde okuduğum kitapları bırakmak istiyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim😊 (En alta geçen 19 ayın kitaplarını da bırakacağım. Yorum, fikir ve düşüncesini merak ettiğiniz kitapları sorabilirsiniz.)
AĞUSTOS AYI
1-)Tekerrür(Soren Kierkegaard)
2-)Meseller(Soren Kierkegaard)
Benden içtenlik beklemeyin Milena.Kimse bunu benden,benim kendimden beklediğimden fazla bekleyemez,ama bir sürü şey ellerimin arasından kayıp gidiyor,evet öyle,belki de her şey ellerimin arasından kayıp gidiyor.
Barış'ı tanıdığım yerde ne çiçekler vardı, ''ne de başı bulutlarda bir çınar.'' O gevrek sesiyle simitçi bile giremezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı bazen.
Kuş kanadına binip çayırlara gitmeyi öğretti Barış bana. Düşle gerçek, onun o yarım sözcüklerinde öylesine iç içe geçerdi ki, dünyanın çirkinlikleri bir
Türk Ansiklopedisi'ndeki Hüseyin Nihâl maddesi ile çeşitli dergi ve gazetelerde O'nu tanıtan yazılarda san'atkâr yönü üç beş cümle ile geçiştirilir. Şâirliğine otuz seneden fazla bir zaman önce İbnülemin Mahmut Kemâl İnal temas ettiği halde hiç bir tenkitçi ele almamıştır. Romanları da şiirinin uğradığı âkıbete uğramış Türkçülüğü
Elin... Elin değmiş bu mektuba.
Teşekkür ederim; bana yazmamışsın ama.
Elbette tanıdım yazını; değişmemiş hiç.
Değişen bir şey olmadı zaten, acı bile aynı acı.
Kitap yedi mektubun derlenmesi ile oluşturuluyor ve oyun kategorisinde yer alıyor. Abelard ve Heloise’ nin Ortaçağdan bu zaman ulaşmış bir aşk hikayesine şahit olacaksınız. Abelard ve Heloise’ nin birbirine yazdığı mektuplar yazdıkları her kelime ile birlikte etkileyiciliği dikkat çekiyor. O günden bu gününe bir çok yazar bu aşktan etkilenip birçok eser ortaya koymuş. Oyunlar yazılmış ve sergilenmiş, mektuplar çevirilmiş ve birçok mektubun da kayıp olduğu düşünülmektedir. Bunlardan birisi de Ronald Duncan’ ın kaleme aldığı oyun. Duncan bu oyunu kaleme alırken esas olarak mektupları ve temel duyguları esas almış. Mektuplar bu aşkın, sevginin göstergesiyken aynı zamanda isyanlarını da ortaya koyuyor. İşin aslı acı bir hikaye. Yazar bu acıyı oldukça iyi işliyor.
Abelard ve HeloiseRonald Duncan · Helikopter Yayınları · 20182,409 okunma