Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
608 syf.
10/10 puan verdi
Dünden Bugüne Türklerde Dil ve Din
Bu ay içerisinde okuduğum Türkiye'nin Siyasi İntiharı & Yeni Osmanlı Tuzağı adlı eseri, Cengiz Özakıncı ile tanışma kitabım olmuştu. Kurgu ile harmanlanmayıp, salt inceleme araştırma şeklinde meydana getirilmiş tarih kitaplarını okumayı pek sevmiyorum...Sevmemekten ziyade, okurken daralıp, bunalıyorum.Ama bu kez öyle olmadı.. İlk
Dünden Bugüne Türklerde Dil ve Din
Dünden Bugüne Türklerde Dil ve DinCengiz Özakıncı · Otopsi Yayınevi · 2013162 okunma
144 syf.
8/10 puan verdi
Türklerle Araplar neden birbirlerini sev(e)mezler?
Bildiğiniz gibi Türklerin İslamiyeti kabulü çok tartışmalı konudur. Bunun sebebi tarihimizin sansürlü olmasıdır. Tüm dünyada en sansürlü kitaplar tarih kitaplarıdır. Türkler tarafından yazılan tarih kitapları da böyledir. O yüzdendir ki
Lev Nikolayeviç Gumilev
Lev Nikolayeviç Gumilev
emmim "Bir halkın tarihini biraz da onların düşmanlarının yazdıklarına bakarak okumak
Orta Asya’da Arap Fetihleri
Orta Asya’da Arap FetihleriH. A. R. Gibb · Ankara Okulu Yayınları · 202010 okunma
Reklam
Kıbrıs Barış Harekatı
Erbakan Hoca çok dirayetli bir insandı. Amerika, Ecevit'e müdahale etmeyin diye bastırıyor. Erbakan Hocamız da çıkarma kararına engel olursanız biz bu hükümette olmayız diyordu. Ecevit çaresiz dedi ki: "Bir de silahlı kuvvetlerle görüşelim, çıkarmayı Deniz Kuvvetleri yapacak, önce oraya gidelim. Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan'a gittik. Ecevit: "Biz bunu yapalım ama ya başaramazsak?" yapabilir miyiz, yapamaz mıyız diye endişesini ifade etti. Deniz Kuvvetleri Komutanı'na bunu soyleyince, Deniz Kuvvetleri Komutanı Kayacan Paşa, beklenmedik ölçüde bir karşılık verdi: "Sayın Başbakan dedi, ben Karadeniz çocuğuyum. Değil Deniz Kuvvetlerimizin gemileriyle, Karadeniz'deki takalarla bile oraya çıkarım!.. " öyle deyince mesele halloldu, çıkarma başladı. #OğuzhanAsiltürk
Varlık Vergisi, hükümetin faşist zihniyetini gözler önüne seren, ama usulüyle yapılan bir vergi haksızlığıydı. On üç yıl sonraki 6-7 Eylül olayları ise, memlekete egemen olmaya başlayan barbarlığın bir patlamasıydı. 1950’ye kadar, Türkiye açısından Kıbrıs diye bir sorun yoktu. O sıralarda Adada bir üniversite bulunmadığından, Kıbrıslı gençler İstanbul Üniversitesine gelirdi. Rumlarla nasıl geçindiklerini hep sorardım onlara. “Aramızda kavga filân yok. Gül gibi geçiniyoruz” derlerdi. Gelgelelim, Demokrat Parti hükümeti, halkın dikkatini gittikçe zorlaşan ekonomik koşullardan uzaklaştırmak amacıyla, yüce bir “millî dâvâ” ayarladı. Çünkü millî dâvâ deyince, kahraman Türkün ayranının kabardığını, gözünün o millî dâvâdan başka bir şey görmediğini, geçim sorununun ikinci plana düştüğünü biliyordu. İşte bu yüzden bir Kıbrıs Sorunu icat edildi. (Ve ne acıdır ki, aradan on beş yıl kadar geçtikten sonra, bu uydurma sorun, hâlâ çözümleyemediğimiz gerçek bir soruna dönüştü.)
İngilizler Lozan'da Musul meselesi görüşülürken Şeyh Sait'i kullanmışlardı... Fransızlarla Hatay için boğuşulurken, Dersim isyanı patlamıştı... Türk ordusu Kıbrıs'taki kıyıma "Dur!" deyince ASALA örgütü katliama başlamıştı... Güneydoğu Anadolu projesi ile Türkiye suyun kontrolünü sağlayacak ve bölgesel güç olabilecekken PKK ortaya çıkmıştı...
Parola Viktorya!
Görünen o ki: 1958 yılı Türk dış politikası açısından hayli hareketli geçiyordu. Ankara Etimesgut'taki Üs'te hava kararmaya başlarken, C-47 uçaklarına büyük bir gizlilik içinde sandıklar yükleniyordu. Malzemelerin yüklenmesine DP İkdidarının Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu bizzat nezaret etmekteydi. Bazı pilotlar uçaklara ne yüklendiğini merak edip sorsalarda, hep "yiyecek taşındığı" yanıtını alıyorlardı. Yüklenen uçakların uçuş yönü Lübna'nın, Beyrut Havaalanı'ydı: "Tam 85 sorti yapıldı, malzemelerin hepsi Beyrut Havaalanı'na götürüldü. Bir seferinde merakımızı yenemedik ve sandıkları açtık. Sandıklarda Kırıkkale yapımı silahlar, toplar binlerce mermi vardı. Ben 5 kez gittim Lübnan'a. Kıbrıs üzerinden gittik Lübnan'a. O zaman kıbrıs Ingiltere Kontorolünde. Hava sahalarından geçmek zorundayız. Biz havalanmadan önce, korkmayın ingilizler size uyarıda bulunursa parolayı söyleyin derlerdi. Parola Viktoryaydı. Kıbrıs üzerine geldiğimizde İngiliz uçakları bizi çevirirdi, Ancak; Viktorya deyince bizi bırakırlardı. Silahları Beyrut Havaalanı'nda Müslümanlarla çarpışan Hiristiyan milislere teslim ederdik. Anlatan; Emekli Pilot Albay Hüseyin Avni Güler 1992 Yılında Soner Yalçın'la yaptığı görüşmede Tarihi bir olayı ilk kez açıklıyordu. Türkiye'nin Lübnan'daki Hiristiyanlara Silah yardımı yaptığı bugüne kadar basında hiç yer almamıştı.
Sayfa 70 - Doğan Kitap 28. Baskı Nisan 2002Kitabı okudu
Reklam
Emekli Pilot Albay Hüseyin Avni Güler anlatıyor:
Bir seferinde merakımızı yenemedik ve sandıkları açtık. Sandıklarda Kırıkkale yapımı silahlar, toplar ve binlerce mermi vardı. Ben beş kez gittim Lübnan'a. Kıbrıs üzerinden gittik hep. O zaman Kıbrıs İngiltere kontrolünde. Hava sahalarından geçmek zorundayız. Biz havalanmadan önce, "Korkmayın, İngilizler size uyarıda bulunurlarsa parolayı söyleyin" derlerdi. Parola, Viktorya'ydı!.. Kıbrıs üzerine geldiğimizde İngiliz uçakları bizi çevirirdi. Ancak Viktorya deyince bırakırlardı. Silahları Beyrut Havaalanında Müslümanlarla çarpışan Hıristiyan milislere teslim ederdik.
Sayfa 66 - Kırmızı KediKitabı okudu
İlahlaştırılan Adnan Menderes gerçeklerinden biri
Varlık Vergisi, hükümetin faşist zihniyetini gözler önüne seren, ama usulüyle yapılan bir vergi haksızlığıydı. On üç yıl sonraki 6-7 Eylül olayları ise, memlekete egemen olmaya başlayan barbarlığın bir patlamasıydı. 1950'ye kadar, Türkiye açısından Kıbrıs diye bir sorun yoktu. O sıralarda Adada bir üniversite bulunmadığından, Kıbrıslı gençler
Sayfa 279 - Yapı Kredi yayınları 46. baskı şubat 1999
İngilizlerle Lozan'da Musul meselesi görüşülürken Şeyh Sait'i kullanmışlardı. Fransızlar Hatay için boğuşulurken Dersim isyanı patlamıştı Türk ordusu Kıbrıs'taki kıyma dur deyince ASALA örgütü katliamı başlamıştı Güneydoğu Anadolu projesi ile Türkiye suyun kontrolünü sağlayacak ve bölgesel güç olabilecekken PKK ortaya çıkmıştı.
Sâmî Efendi'nin bağlılarından ve sevenlerinden Bandırmalı Nazım Yüzbaşı Efendi şöyle anlatmıştır: 1974 yılındaki Kıbrıs savaşının akabinde halı-kumaş ticaretiyle uğraşıyordum. Bandırma'dan İstanbul'a halı satın almak için gitmiştim. Mahmûd Sâmî Efendi'nin İstanbul Erenköy'deki evinde sohbet yapılacağını duydum ve bir vesileyle iştirak ettim. Sohbet için girdiğimde Bursa müftüsü ile Kayseri'den Cemil amca isminde meczub bir zât gibi birkaç kişi daha eveoradaydı. Sâmî Efendi hazretleri sohbete başlamadan önce Kayserili Cemil amca Sâmî Efendi'ye: “Efendim, Kıbrıs harbi nasıl oldu, anlatıverseniz, bizim zâhirî kuvvetlerimiz bu Kıbrıs harbini kazanabilir miydi?” dedi. Sâmî Efendi sükût edip konuşmadılar, sohbete başlamak istiyorlardı. Cemil amca tekrar: “Efendim, mânevî âlemden yardım gelmese bizim zâhirî kuvvetlerimiz bu savaşı kazanabilir miydi?” dedi. Sâmî Efendi yine sükût edip bu konuda bir şey söylemeyince Cemil amca: “Efendim, Allah aşkına söyleyin, bu savaşta mânevîyat erleri destek vermedi mi, onlara bütün emirler de sizden çıkmadı mı, manen komutan siz değil miydiniz, söyleyin de bu kardeşler biliversin” deyince, Sâmî Efendi mahcûbiyetinden kızardı, oradaki hâfıza: “Bir aşır okuyalım” buyurdu sohbeti başlamadan bitirmiş oldu.
72 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.