Yaşananlara dair söylenmesi gereken çok şey var aslında.
Bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatmak kolay değildir.
O kadar çok şey biriktiriyor ki insan!
Kimsenin karşılığında bir şey söylemesi de gerekmiyor. Oturup uzun uzun anlatmak, ne varsa söylemek yetiyor çok zaman. Karşındaki bir şey sormasa. Yargılamadan, yüzünü ekşitmeden, saate çaktırmadan bakmaya uğraşmadan, dudak bükmeden dinleyiverse, anlatacak o kadar çok var ki...
Şimdi kalkıp da seni seviyorum desem. Söyleyemem ki...
Bunu kendime bile söylemeye cesaret edemedim ben. Bunu hissettiğim ilk andan itibaren içimde saklıyorum.
Münkesir bir kalbin iç burkan çaresizliğini kimselere söyleyememek de başka bir acı veriyor insana. Oysa karşıma çıkan her insana ilk olarak ve sadece bundan söz etmek istiyorum.
Doktor çektiğine şahitlik etmemi ister gibi gösteriyor dişimi. O kocaman oyuk, benimle kalkacak bu koltuktan. Otobüse binecek, işe gidecek kanayıp da kimselere çaktırmadan.
İnsan memur olunca insanlığı elinde kalıyor. Başkanım, nereye koyacağını bilemiyor. Beyni, kolları, vicdanı uyuşuyor bir süre sonra. Bir an önce kurtulmak istiyor ama olmuyor. Çünkü telaş bu çağda en çok da devlet memuruna yakışmıyor. İnsan her an birileri bu telaş içerisinde görüp ispiyon edebilir korkusuyla tedirgin oluyor. İnsanlığı da bir süre sonra kokmaya başlıyor, koku parmak uçlarından bileklerine, oradan kalbine doğru ilerliyor, daha sonra gözlerine varıyor, sonra beynine ulaşıp bütün varlığını uyuşturuyor oradan da bir çiçeğin bedenine yürüyüp cümle âlemi kendine güldürüyor. Kokuya dayanamayıp son nefesi de çekilmiş bir izmarit gibi kimselere çaktırmadan bir kenara bırakmak istiyor insanlığını, bırakıp kaç- mak istiyor ama o da olmuyor. Dedim ya insan memur olunca insanlığı elinde kalıyor başkanım. Ne yapacağını bilemiyor.
İşte size adamotu kökünü sökmede en sofistike önlem tavsiyesi, ama önce nasıl yetiştirileceğine dair bir kelam. Pek çok insan, Zümrüdüanka gibi mitsel yönünü bilir fakat botanik dünyasında adı Mandragora ofoicinarum var vernalistir ve Yunanistan'da, Doğu Akdeniz'in her yerinde ve Kuzey Afrika'dan İspanya'ya uzanan kuşakta vahşi
Benzer acıları yaşayan insanlar birbirlerini tanırlar. Ama belli etmezler tanıdıklarını. Herhangi bir yerde karşılaşabilirler. Metroda, barda, sokakta, kafede... Sadece bir kez göz göze gelirler ve anlarlar. Daha sonra bakmazlar birbirlerine; belki canları daha çok yanacağından, belki de buna hiç gerek olmadığından. İlk bakışma, aynı zamanda son bakışma olur. Ama onlar tanırlar birbirlerini. Muhtemelen o ortak acının müstehzi mahcubiyeti tekrar göz göze gelmelerine engel olur. Ama tanırlar onlar birbirlerini, çaktırmadan kimselere koruyup kollarlar. Bazen kendinizi bir insana yakın hissetmeniz için bir şeyler paylaşmanız gerekmez. Benzer acıları yaşayan insanlar, kendiliğinden ortaya çıkan görünmez bağlarla birbirlerine bağlanabilirler. Hatta bazen birbirlerinin tam olarak farkında bile olmadan yaparlar bunu.
" Yaşananlara dair söylenmesi gereken çok şey var aslında.
Bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatmak kolay değildir.
O kadar çok şey biriktiriyor ki insan ' Kimsenin karşılığında bir şey söylemesi de gerekmiyor.
Oturup uzun uzun anlatmak, ne varsa söylemek yetiyor çok zaman. Karşındaki bir şey sormasa. Yargılamadan , yüzünü ekşitmeden , saate çaktırmadan bakmaya uğraşmadan, dudak bükmeden dinleyiverse, anlatacak o kadar çok var ki . . . Şimdi kalkıp da seni seviyorum desem.
Söyleyemem ki . . . Bunu kendime bile söylemeye cesaret edemedim ben . Bunu içimde hissettiğim ilk andan itibaren içimde saklıyorum . Münkesif bir kalbin iç burkan acziyetini kimselere söyleyememek de başka bir acı veriyor insana. Oysa karşıma çıkan her insana ilk olarak ve sadece bundan söz etmek istiyorum.
Tutuyorum kendimi, saklıyorum .
Seni saklıyorum, parmaklarını, ellerini saklıyorum , gülümserken kıvrılan dudaklarını saklıyorum , hoşçakallarını saklıyorum, bembeyaz yüzüne bir anda dolan şaşkınlıklarını saklıyorum. Sırf bu yüzden kalbim bir gün paramparça olacak. Bu yüzden gece yarılarında uyanıp içtiğim tek dal sigara eşliğinde gözlerimden akıyorsun . Sana dair gizleyemediklerim yanaklarımdan süzülüyor ve önüme düşüveriyor.
Öfkelerimi de saklıyorum .
Kudüs sokaklarından kalma öfkelerim var. Bir kadının tülbetine dizi dizi işleyip de, kimsenin yüzüne söyleyemediği öfkeleri gibi.
Aşkı ve öfkeyi söyleyemediğinde insanın konuşmaya dair hevesleri de bir bir yok oluyor.
Susuyorsun. "
Okuduğumuz bir kitaptan ya da izlediğimiz bir filmden sonra herhangi bir karakterle ç, kimselere çaktırmadan düşünsel bir bağ kurmak var ya; işte hayat treninin istikameti böyle şekilleniyor…
Benzer acıları yaşayan insanlar birbirlerini tanırlar. Ama belli etmezler tanıdıklarını. Herhangi bir yerde karşılaşabilirler. Metroda, barda, sokakta, kafede. Sadece bir kez göz göze gelirler ve anlarlar. Daha sonra bakmazlar birbirlerine; belki canları daha çok yanacağından, belki de buna hiç gerek olmadığından.
İlk bakışma, aynı zamanda son bakışma olur. Ama onlar tanırlar birbirlerini. Muhtemelen o ortak acının müstehzi mahcubiyeti tekrar göz göze gelmelerine engel olur. Ama tanırlar onlar birbirlerini, çaktırmadan kimselere, koruyup kollarlar.
Bazen kendinizi bir insana yakın hissetmeniz için bir şeyler paylaşmanız gerekmez. Benzer acıları yaşayan insanlar, kendiliğinden ortaya çıkan görünmez bağlarla birbirlerine bağlanabilirler. Hatta bazen birbirlerinin tam olarak farkında bile olma dan yaparlar bunu.
Bize biraz şiir lazım.
Şiir yürekli insanlar kurtaracak dünyayı kurtulacaksa dünya.
Şiir yürekli derken bir ağaçtan bir meyve koparacak olsa, elini mahcubiyetle uzatıp minnetle çeken ve 100 ifadesi ile, kalp diliyle o ağaca teşekkür Edip helallik dileyen insanlardan bahsediyorum. Bahçesindeki ağaçlardan bütün meyveleri toplamayıp bir kısmını
Benzer acıları yaşayan insanlar birbirlerini tanırlar. Ama belli etmezler tanıdıklarını. Herhangi bir yerde karşılaşabilirler. Metroda, barda, sokakta, kafede. Sadece bir kez göz göze gelirler ve anlarlar. Daha sonra bakmazlar birbirlerine; belki canları daha çok yanacağından, belki de buna hiç gerek olmadığından.
İlk bakışma, aynı zamanda son bakışma olur. Ama onlar tanırlar birbirlerini. Muhtemelen o ortak acının müstehzi mahcubiyeti tekrar göz göze gelmelerine engel olur. Ama tanırlar onlar birbirlerini, çaktırmadan kimselere, koruyup kollarlar.
Bazen kendinizi bir insana yakın hissetmeniz için bir şeyler paylaşmanız gerekmez. Benzer acıları yaşayan insanlar, kendiliğinden ortaya çıkan görünmez bağlarla birbirlerine bağlanabilirler. Hatta bazen birbirlerinin tam olarak farkında bile olmadan yaparlar bunu.