Geçecek,bu da geçecek.Peki,neden hiç geçmiyor?Neden hep kanıyorum?Neden kimse görmüyor bunu?Kimsesiz olmak böyle bir şey mi?Kimsesizliğim mi gizliyor ruhumdaki yaraları?
Ne bir martı
Ne bir yelkovan kuşu...
Kimse sormaz halimi
Yelkensiz direksiz,
Okyanusta yapayalnız bir tekneyim
Ne bir ada var çıkacağım uzakta
Nede beni görebilecek bir gemi
Bir başıma kimsesiz
Seni beklemekteyim!...
İnsan babası ölünce yalnız kalıyor, yarım kalıyor ve kanatimce babası ölen insandan daha yalnız kimse yok dünyada. Gölgesiz, sessiz, kimsesiz... Mecburen yaşıyor. Ve babası ölen insan herkesten daha çok ve daha çabuk yaşlanıyor.
“Günlüğünde en çok gözlerine hiç bakmayışımdan dem vurmuşsun. En başında hissetmişim de bakmamışım ben. Hiçbir şeyden korkmayan ben, bir çift yeşil gözden korkmuşum. Şimdi böyleyse o zaman baksaydım ne olurdu diye düşünüyorum öğrendiğimden beri. Erva, ben gözlerine baktıkça nefesim kesiliyor. Hiç gülmeyen ben, bir onlara bakınca mutlu oluyorum ve sonra korkuyorum. İçimde bir kimsesiz var demiştim sana. O kimsesiz çocuk kalbimin duvarlarını tırmalıyor çıkmak ister gibi. O giderse yaşayamamaktan korkuyorum. Bana kimse olmayacağını biliyorum ya… Ben o da giderse hepten karanlıkta kalmaktan korkuyorum.”
"Bu eve geldiğinde kimsesizliğimi sevmiştin. Parmağının ucuyla, yüreğinle dokuna dokuna. O kimsesiz çocuk kulağıma aylardır seni fısıldıyor. İçimden koparıp atamadığım o çocuk sen geleceksin diye gitmeye hazırlanıyor. O da biliyor, Doru’nun kimsesi bir sen olabilirsin. Ben ne yaptıysam o çocuğu içimden gönderemedim, Erva. Seni görmeyişim, duymayışım bu yüzdendi. Beni kimse sevmemişken gerçekten sevilmeyi bilen birinin canını içimdeki çocukla nasıl yakarım? Kimseyi sevemem diye kandırdım kendimi hep. Görmeyişim, duymamışım bu yüzdendi. Duyduğun gülüşmeler gerçek değildi. Onu sevmedim ben. Bir seni beklerim dedim. Bir seni beklerim, Erva.”