"Özgür değilsin, senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden daha uzun, hepsi bu kadar."
Bir çeşit kutsal kitaptır Zorba. Biraz budizm bile serpiştirilmiştir hatta içine. Tüm kutsal kitapların birleşimidir, hatta kadına bakış açısına bakınca daha bir haklı hissettiriyor bu cümle bana. Ama şöyle bir yanı var ki okuyunca mutlu eder insanı. Garip bir şekilde hafiflemiş ve keyiflenmiş hissedersiniz.
Muhteşem bir önsöz ile başlar herşey. Yazarımız Girit’e linyit yatağını işletmeye Makedonyalı Zorba isimli biri ile gitmesi ile başlıyor romanımız. Aleksis Zorba karakterimiz her şeyi yaşayarak öğrenmiş hayatta bildiği tüm şeyleri deneyimlemiş ve üzerine düşünmüş. Santur denilen yöresel bir müzik aleti çalmaktadır. Bizim Kanuna benzeyen bir müzik aleti. Kurduğu cümlelerin büyüüük bir kısmını evimin duvarına asmak yazmak ve her gün her gün okumak istedim.
Yine de kitaptaki tüm romanı ağzından dinlediğimiz kişinin (Nikos Kazancakis olduğunu biliyoruz) hayata bakış açısı, düşünme biçimi, kurduğu cümleler o kadar benimdi ki inanılmaz etkilendim. Özellikle "biliyordum, biliyordum ama, cesaretim yoktu. Hayatım yanlış yola sapmıştı, İnsanlarla olan ilişkilerimi bir iç konuşması haline sokmuştum. O kadar düşmüştüm ki, bir kadına aşık olma ile kitap okuma arasında seçim yapmam gerekse, kitabı seçerdim." cümlesi son zamanlar okuduğum en muazzam cümleydi.
Diğer bir bakış açısı ile Albert Camus’un Nobel aldığı yıl hangisini seçerdin diye sorsalar Mersault’u seçerdim ki Zorba’yı sevmediğim anlamına kesinlikle gelmez.
Ve büyüten kitaplar diye bir liste olsa kesinlikle içerisinde yer almalıdır.