Sene 1980. Yer Güney Kore, Gwangju.
Aylardır kaynayan bir kazan ülke.
Özellikle içinde yaşadığı ülkenin daha iyi olması için hayaller kuran gençler bağırıyor. Seslerini duyuyorlar. Kim duymaz ki gözlerinizin önünde gözlerinizin tam da içine bakanları?
Ama duymak yetmiyor.
Bugün de bir yerlerde sesini duyduklarınız ölüyor.
Onları öyle iyi biliyorsunuz ki. Eşit, bağımsız uçmak isteyen binlerce kanat kırılıyor, görüyorsunuz değil mi?
Kırılan bin kanat bin bir oluyor ertesinde.. Bin bir kırılıp bin iki..
.
Sene 1980. Çocuk geliyor! Çocuk yüreğinde bir kuş kanatlanıp geliyor.
Kendisiyle yaşıt komşusunun omuzuna konuyor, annesinin avuçlarına düşüyor,beraber ölüleri topladığı ablanın göz bebeği oluyor..
Han Kang 10 gün süren mücadelenin psikolojik otopsisini yapıyor.
Dişlerimi birbirine kenetledim,göğüs kafesimin sıkıştığını hissettim okurken.
Bir mumun alevindeki titreyiş gibi. Yandıkça azalan o mum gibi..
Han Kang cümleleriyle un ufak ediyor sizi,bir toz zerreciği gibi kalıyorsunuz. Vejeteryan’da tattığım edebi zevk Çocuk Geliyor’da edebiyatın gücüne dönüştü.
Evet edebiyat gülümsetir,edebiyat hayal kurdurur, edebiyat ellerinizden tutar yeni bir evren sunar size.
Ve evet edebiyat deşer! İçinizde yaşama,umuda ve gerçeğe dair ne varsa onları ayaklandırır!
Kimi zaman arka bahçenizi kazdırır,kimi zaman fersah fersah ötedeki topraklara ağıt yaktırır.
Evet,edebiyat parçalar!
.
Çeviride Kore edebiyatına dair ne biliyorsak bunda muhakkak azımsanmayacak denli büyük katkısı olan Göksel Türközü yer almakta~