<Sadece görmek istediklerini gören kişiler kördür.> cümlesi aklımdan geçerken okudum son sayfaları. Herkes kendini düşünerek hareket ederse ya da yalnızca kendi fikirlerini doğru kabul ederse - ki günümüzde olan şey de tam olarak bu- olacak şey budur. O yüzden kitabı okurken anlatılanlar bana hiç de yabancı gelmedi. Hatta bu sebeple okurken sıkıldım bile. Aynı şeyleri farklı şekillerde tüm dünya yaşıyoruz. En temel haklarımız yüzünden suçlu oluyoruz, konu kapansın diye suçu suçsuza atıyoruz, inandırıcı olmak adına yalanlar söylüyoruz... Bunları yaparken gerçek olan doğruyu görmezden geliyoruz. Öyle anlar oluyor ki doğrunun varlığını bile unutuyoruz. Ne acı...
Yazarın virgüllü diline alıştım sanırken bu kitapta hükümet yetkilerinin ard arda konuşması bazen kafamı karıştırdı. Bakan, başbakan, cumhurbaşkanı, müfettiş, memur, komiser derken kim konuşuyor anlamadım bazen.
Kitabın ilk yarısı arka kapağın genişletilmiş hali gibiydi. Pek bir olay da olmadı. Bu yüzden o kısımlarda fazlaca sıkıldım. Başka kitaplara yöneldim. İkinci yarısı daha hareketli olunca daha kolay oldu okumak. Fakat yine de "Körlük" kadar içine çekemedi beni.