Sonlarına doğru, bitmemesi için dua ediyordum. Şeker portakalı serisinin ikinci kitabı olan bu eserin sonuna yaklaşırken, giderek artan bir hazla okurken buldum kendimi. Zeze, çocukluktan genç delikanliliga adımını, kendisini evlat edinen doktorun ailesiyle atar. Doktora ve onun bazen sert tavırlarına alışmakta zorlanır. Kendine yeni arkadaşlar bulmuştur, yüreğinin içine giren ve acı tatlı, bazen korku dolu anlariyla, ona ihtiyacı olmadığını hissettiği anda gidecek olan cururu kurbağası, kendisini odasında ziyarete gelen ve onu bir baba gibi seven ve Zeze aşık oldugunda onu terk edecek olan ünlü Fransız artist Maurice Chevallier, onda unutulmaz izler bırakır. Tabi okuduğu yatılı okulda onun her zaman destekçisi olan Peder Fayolle'u anmadan geçemeyiz. 15 yaşına geldiğinde, bu yaramaz, koca yürekli genç adam aşkla tanışır ama kızın ailesi ve kendi ailesi de durumu öğrenince ayrılık kaçınılmaz olur. Hayallerinde babasının yerine koyduğu Fransız artist ile ileride tanışma fırsatı da bulacaktır.
Yaramaz ama çalışkan bir öğrencidir, piyano çalmayı pek sevmez ama bunun derslerine devam etmesi istense de bunu kabul etmez. Yüzme tutkusu ile doludur içi.
Akıcı dili, sürükleyici olay örgüsü ve anlatımıyla kesinlikle vazgeçilmezlerim arasında Vasconcelos. Okuduğunuza asla pişman olmayacağınız, harika bir kitap. İyi okumalar...