Mükemmel bir kurgu. Her şey ince ince, sosyolojik ve tarihsel gözlemlere dayanarak işlenmiş. "Kadınlar Ülkesi", ilk duyduğunda insanın garibine gidiyor olsa da, kitabı okudukça bugünümüz dünyasıyla bağdaştırarak mükemmel bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Üç erkek karakterimiz ön yargılarını da yanlarına almayı unutmadan, merakla Kadınlar Ülkesi'ne gidiyor. Ülkeyi ilk incelemeye başladıklarında mimariye, düzene, çevreye bakarak "Burada bir yerde kesinlikle erkekler var, olmasa burası böyle olmazdı." diye düşünüyorlar. Fakat ülkede yaşadıkça, kadınları tanıdıkça, ülkenin dilini ve kültürünü öğrendikçe bu önyargıların gereksiz olduğunu anlıyorlar. Doğruyu söylemek gerekirse üçünden ikisi anlıyor diyelim. Üç erkek karakter, üç farklı sosyolojik düşüncede, en azından ben öyle olduğunu düşünüyorum. Karakterlerden biri kesinlikle katı bir ataerkil, böyle bir ülkenin var olamayacağını, var olmaması gerektiğini düşünüyor, biri daha nötr ve her şeyi anlamaya çalışıyor, bir diğeri de bu toplumun kucağına düşmekten fazlasıyla memnun.
Devam kitabı da varmış, mutlaka okuyacağım, onu da incelemeyi planlıyorum.
Sizce bir ülkede sadece kadınlar olsaydı, nasıl olurdu? Biyolojik açıdan bir iki eksik haricinde, başka eksiklik hissedilir miydi?