Stephen King, galiba en çok eserini okuduğum yazar ve iyi ki de öyle, iyi ki de deli gibi yazıyor, iyi ki de kitapları satılıyor ve ben iyi ki de bolca okuyabiliyorumBundan dolayı, kendimi çok şanslı hissediyorum
Lisey’in Hikayesi, yine Maine eyaletinde, King’in efsane evreni olan “Castle Rock” kasabasında geçen bir korku-gerilim romanı. Tanınmış ve çok sevilen romanların yazarı Scott Landon’ın ölümünün ardından, onu çok seven ve bir türlü yastan çıkamayan karısı Lisey’in hikayesini anlatıyor. Lisey bir taraftan, Scott’un ölümünden sonra, basılmamış kitaplarının peşine düşen açgözlü ve deli adamlarla uğraşırken; bir taraftan deli ablası Amanda ile uğraşıyor ve bu arada da sürekli olarak kocasıyla yaşadıkları sevgi ve bağlılık ve korku/gerilim dolu anılara yolculuk yapıyor. Scott’un, Lisey’le ilişkisinde ve ona olan bağlılığında çok önemli bir etkisi olan çocukluğu ise hunharca dramatik. Henüz üç yaşında minicik bir çocukken, ağabeyi Paul ve babasıyla yaşadıklarını okumak çok sarsıcıydıKing’in muaazzam hayal gücünün eseri olan, Scott’un çocukluğunun kaçış noktası fantastik dünya Boo’ya Moon ve ordaki Lisan Havuzu, bana King’in kendisinin de gidip geldiği bir yer olduğunu düşündürdü
Lisey’in Hikayesi, Stephen King’ten okuduğum en enn ennnnn iyi kitaplardan biriydi. Hâlâ, Kara Kule serisinden daha iyisine rastlamadım ama bu kitap da tam bir King şaheseriydiŞapşik çikomla ve zıpırcık cadı Leyla’mla biz bayıldıkbayıldıkbayıldık
